Müslümanlığı yeni kabul ettiği günlerdeydi. Uzun bir görüşme sırasında Roger Garaudy'e sormuştum:
- Önce kiliseye bağlı bir gençlik örgütünde etkindiniz. Sonra ünlü bir Marksist düşünür oldunuz. Şimdi de Müslümanlığı kabul ettiniz. Bu çizgide bir çelişki yok mu?
Sorumu biraz gülümseyerek yanıtlamıştı:
- Hayır, yok! İslamın "öz"ü ile o öze uygun olarak 1400 yıl öncesinin koşullarına getirilen "çözüm"leri birbirine karıştırmamak gerekir. Ben o "öz"ü benimsediğim için Müslüman oldum. Dönemin sorunlarının çözümü için getirilen kuralları ise "dahiyane" buluyorum. Ama o kuralların kötülük dünyasında da geçerli olması savının İslama kötülük olduğu kanısındayım!..
Sayın Garaudy bir yandan bunları söylerken, öte yandan şarabını yudumluyordu... Biraz sonra da, "Türkçe ezan" ve "Türkçe ibadeti" savunacaktı..
* * *
Cumhuriyet tarihinde yapılan ilk Din Kurultayı olayı üzerinde durmak gerekir. İlhan Selçuk ne güzel yazmış:
"İslamda içtihat kapısı 11'inci yüzyılda kapanmıştı; ama ****** devrimiyle kendiliğinden açıldı; artık 'içtihat kapısı'ndan geçmek için imamlara gerek yok.. İnsanın kendisi, kendisinin imamıdır. Çağımızın Müslümanı, İslamı yorumlamak için başkasının aklına gereksinme duymuyor."
Keşke öyle olsaydı!
Öyle olsaydı, zaten laikliği korumak gibi bir sorunumuz kalmazdı. O düzeye gelmiş bir Müslüman için laikliğe karşı çıkmanın bir tutarlılığı olabilir mi?
Dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri Müslüman, Ama Müslümanların bilim dünyasına ve teknik gelişmelere katkısı neredeyse "yok" düzeyinde. Koca Arap aleminin bilime katkısı ise, küçücük İsrail'in ancak yüzde 4'ü kadar.
Bu olumsuz tabloya ters düşen tek Müslüman ülke, "laik" Türliye...
* * *
İslam dünyasındaki geriliğin nedeni din mi?
Hayır!..
Hristiyan dünyası Ortaçağda "karanlık dönemi" yaşarken, İslam dünyasında birçok önemli bilgin yetişiyordu. Çünkü Hristiyan dünyasındaki bağnazlık, o dönemdeki İslam dünyasında yoktu. Örneğin İbn Haldun, şu düşünceyi açıktan savunabiliyordu:
"Bitkilerin en yüksek cinsi, hayvanların aşağı olan cinsine yakındır. Bu aşağı tabakadan türeyerek hayvanın türü ve cinsi çoğalmış, aşamalı bir biçimde düşünce sahibi olan insanın oluşumuna kadar yükselmiştir.."
Laik Türkiye'de bile, Darwin'in okul kitaplarından çıkarılması kavgasını veren "Özal'cı" Milli Eğitim bakanları gördük. Aradan 650 yıl kadar geçtikten sonra, yukarıdaki düşünceleri "korkmadan" savunabilecek bilim adamları çıkabilir mi, koca İslam dünyasında?..
Geriliğin nedeni din değil, dini baskı aracı yapmanın nedeni geriliktir!..
* * *
İslam dünyasında bu gerçekleri gören önemli din adamları hiç mi yok?
Var.. Giderek sayıları da, sesleri de yükseliyor.
Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Said Yazıcıoğlu da bunlardan birisi:
"Dinde değişmeyen, Kuran'da belirtilen, genellikle inançla ilgili temel kavramlardır.. Modern hayat karşısında insanlarımızın pek çok problem ve ihtiyaçları söz konusudur. Bunların cevabı, asırlarca önce, o dönemlerin özelliklerine ve şartlarına göre bulunan çözümlerde aranamaz!.."
* * *
Müslümanlığın çağdaşlaşması, bir anlamda "öz"üne dönmesine bağlı.
Müslümanlık öncesi Arap ve İran kültürünün mirasından arındırılmasına bağlı. Zerdüşt dininin, hatta putperestliğin kalıntılarından kurtarılmasına bağlı..
Türk din adamları, Arap ve İranlı din adamlarının eteklerinden tutarak çağı yakalayamazlar. "Şura" kafasını bir yana bırakıp "kurultay"lar düzenleyebilirlerse, tüm İslam dünyasına hizmet etmiş olurlar..
Bunun için yeterli "akıl"ları olduğuna eminim. Ama yeterli "yürek"leri var mı, onu bilemem!..
Ahmet Taner Kışlalı