Em Ef Öööö!
Em Ef Öööö'nün eski parçalarını dinliyorum da... Müthiş bir şey! On beş yıl sonrasının müziğini yapmışlar.
Amerikanca adlı bir radyomuz... Kendi türünde çok başarılı olan Cem Ceminay'ın programı... Canlı yayın konuğu da ünlü bir şarkıcımız.
Yukarıdaki sözler de ona ait.
Bende başladı mı bir merak... Allah Allah! Em Ef Öööö adlı Amerikalı bu müthiş şarkıcıyı nasıl oldu da şimdiye kadar duymadım? Tam meraktan çatlamak üzereydim ki, Em Ef Öööö'nün meğer "Mazhar - Fuat - Özkan" üçlüsü olduğu anlaşıldı.
Eh! Elbette ki bayan şarkıcımız gibi gâvuristan görmüş bir şarkıcımız, "Me Fe Ö" diyecek kadar kıt kültürlü bir "kıro" olamazdı... "Em Ef Öööö" derken bir yüceldi gözümde, bir kültürleşti, gariban Anadolu toplumumuzun düzeyini bir aştı ki değme gitsin (!)
* * *
Radyo, TV, dergi adlarımız Amerikanca.
Telefonla canlı yayına katılanlar, kapatırken iç gıcıklayıcı bir "Ba baaay" çekiyorlar.
Sunucuların ağzından ise zaten "stikır... singıl..." mıngıl hiç eksik değil.
Sanırsınız ki... izleyiciler artık, hangi TV'de hangi radyoda daha iyi program var diye bakmıyorlar. Hangi TV'nin ya da radyonun adı daha Amerikanca ise onu izliyorlar. Hatta okudukları dergiyi bile ismine göre seçiyorlar (!).
Böylesi daha havalı.
- Şekerim bizim Fifi o kadar "banal"laştı ki hâlâ Radyo Anadolu dinliyor, Kanal D'yi izliyor... Oysa ben Pavır Ef Em ve Kepıtıl dinliyorum, Star ve Şov Tv izliyorum... Zavallı Fifi!
Türkçe ismi olanların sadece "izlenme oranları" yüksek. Oysa ötekilerde "bir reyting" var ki dehşet!
En çok da telefonu kapatırken "Ba baaay" diyenlere bayılıyorum. Belli ki "Hoşçakal" derlerse "avam" olup çıkacaklar.
Herhalde "çakal"ların "hoş" olan ve olmayan olarak ikiye ayrıldığını sanıyorlar... Bir "hoş çakal"lar olmalı, bir de "hoş olmayan çakal"lar...
* * *
Yıllar önce Fransız televizyonunda Dallas dizisi ile karşılaştım.
Bir de ne göreyim!.. Dizi aynı dizi, ama isimler Türkiye'dekinden farklı.
Ceyar olmuş "Ceer". ( Ciğer gibi bir şey )... Babi olmuş "Bobi" ( Sanki köpek adı )... Hepsi öyle.
Niçin?
Çünkü Fransız, Amerikan dizisindeki özel isimleri bile, kendi dil kurallarına göre okuyor. Fransız TV ve radyo sunucuları da Amerikan isimlerini onlar gibi okuyayım diye yırtınıp durmuyor... Ağzını ezip büzmüyor..
Bir zamanlar Nurullah Ataç'a sormuşlardı:
- Siz bir Fransız gibi Fransızca konuşurmuşsunuz doğru mu?
- Niye, ben casus muyum ki Fransızca'yı bir Fransız gibi konuşayım! Bir Türk gibi Fransızca konuşurum...
Sokak İngilizcesi bilen Özal, her lafın arasına bir Amerikanca sözcük yerleştirdi. Zamanın Amerikan Cumhurbaşkanı'na "Prezident Buş" demeyip de "Başkan Buş" derse, bunun küçültücü falan olduğunu düşünürdü...
Nefis bir İngilizcesi olduğunu Amerikalı ve İngilizlerin bile söylediği Ecevit'e bakın!.. Konuşmalarının arasına sokuşturulmuş tek bir İngilizce sözcüğe rastlar mısınız?
* * *
Çok ama çooook çağdaşlaştık!
Cankurtaranların canavar düdüğü çaldıkları bir Türkiye'den... Ambulansların siren çaldığı bir Türkiye'ye geldik.
Artık sadece köylüler ve bizim gibiler lokantada ya da aşevinde yemek yiyorlar. En küçük yerleşme yerleri bile "restorant"larla dolu... Biz kaldırımda yürüyoruz; çağ atlayanlar ise "tretuvar"ları aşındırıyorlar...
Ve "Em Ef Öööö" ile... Çağ atlama konusunda Fransa gibi geri kalmış, çağdışı ülkelerebir tur daha bindiriyoruz!
Artık Amerikanca sözcükleri Türkçe sözcüklerin yerine geçirmekle yetinmiyoruz... Kendi özel isimlerimizi de Amerikanca okuyoruz.
Hepsi iyi güzel de bir tek şeyi anlayamıyorum.
Amerika'yı gıdım gıdım buraya taşımaya çalışacaklarına... Acaba kendileri Amerika'ya gidip yaşasalar daha kolay olmaz mı?
* * *
Adam "aşağılık duygusu"ndan yakınıyormuş. Ruh doktoruna gitmiş.
Doktor uzun uzun sorular sormuş... Ve sonunda noktayı koymuş:
- Sizde aşağılık duygusu filan yok!.. Siz kendiniz aşağılardasınız.
Ahmet Taner Kışlalı