Fransızların sevdiğim bir lafı var... "İ'lerin üzerine noktalarını koymak" derler...
Nokta nedir ki! Ama noktaları koymazsanız, 'i' kendisi olmaz, 'i' olamaz.
Bir dinsel bayramı yaşarken, ****** ve din konusuna - bir kez daha - değinmenin tam zamanı olduğunu düşünüyorum. Yani noktaları koymanın tam zamanı.
Noktaları yobazların gözlerine sokmak gerekiyor.
Hem sağın yobazlarının... hem de 'kendini solda sanan' yobazların...
* * *
Çok ilginç bir şekilde, sağın ve solun yobazları, '****** ve din' konusundaki yorumda buluşuyorlar:
- Laiklik Hristiyanlık ile bağdaşır, ama İslam ile bağdaşmaz... ****** dine karşı idi... Herkesin yapması gereken temel bir 'tercih' var. Ya dini seçeceksiniz ya da laikliği!
Sağ yobazlara göre, en büyük düşman laikler değil... "Ben Müslümanım ve aynı zamanda da laiklikten yanayım" diyenler.
Sol yobazlara göre de dinciler içtenlikli ve tutarlı... Ama hem dine saygılı hem de laik olduklarını öne sürenler, ya içtenliksiz ya da tutarsız... Hele hele böyle bir tutum kendini Kemalist sayan birilerinden geliyorsa, ona yönelik hareketlere bir de 'cehalet' ( yani bilgisizlik ) ekleniyor.
Ünlü ruh bilimci Adorno'nun İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD'de yaptığı, çok önemli bir araştırma vardır. Faşizmin temelindeki 'otoriter kişiliği' aydınlatmak amacıyla yaptığı bir araştırma.
O araştırma, faşizmin insansal tabanındaki ruhsal bozukluğun en çarpıcı belirtisini şöyle tanımlar:
- Bir şey ya iyidir ya da kötüdür... Ya siyahtır ya beyazdır... Başka seçenek yoktur...
* * *
Prof. Yaşar Nuri Öztürk de suçlulardan. ( ! )
Hem İslamı seviyor, hem ******'ü, hem de laikliği... Üstüne üstlük, Türkiye'de İslamı en iyi bilen ilahiyatçılardan da birisi... Şöyle diyor:
"******, dine karşı olanlar tarafından dine karşı gösterildi, ama dinin gerçeğine karşı olanlar tarafından da dine karşı gösterildi. Dinden rahatsız olanlar da dine karşı gösterildi. Dinden rahatsız olanlar da dinin gerçeğinden rahatsız olanlar da ******'ü buna paravan yapmak istediler... Türkiye'nin tahribi için, dinciler de dinsizler de dini kullandılar."
Ve "****** dine karşı mıydı?" sorusunu yanıtlıyor:
"******'ün hurafe dinciliğini yıktığını herkes biliyor. Yıktığı hurafenin yerine konması gereken gerçek dinin en ciddi ilk adımı attı. Elmalı'ya tefsiri yaptırdı. O tefsirden bir şikayetiniz var mı?.. ****** dine nasıl bakıyordu? Elmalı'lı tefrisi nasıl bakıyor idiyse öyle bakıyordu... Arkasından ikinci büyük adımı attı. 12 ciltlik Buhari tercüme ve şerhini yaptırdı... ******, yıkılması gereken hurafenin yerine neyin konması gerektiğini tespit etti ve bunun ilk adımın attı. Biz, arkasını getiremedik."
Ya ******'ün çok önem verdiği 'Türkçe ibadet' konusu?
"Anadilde ibadet tartışılıyor. Tartışmalıyız... Arapça dışında dil bilmeyen bir Allah'a yakarmanın ortaya çıkardığı çarpıklığın aşılması lazım!.."
* * *
Laikliği zorunlu kılan koşullar İslam dünyası için de geçerli midir? Laiklik ile bağdaşma açısından, Hristiyanlık ile Müslümanlık arasında temel bir ayrım var mıdır? ****** Türkiye'de değil de İran'da ya da Arabistan'da doğmuş olsaydı, devrimini aynı boyutlarda yapabilir miydi?
Kitaplarım, konuşmalarım ve yazılarım, bu soruların somut yanıtlarıyla dolu. 'Sosyalizm, Kemalizm ve Din' konusunu kafalarında yan yana getiremeyen bağnazlar için, Alpaslan Işıklı'nın - özel yazılmış - kitabı da var.
Kafaları karışık olanlar, 'otoriter kişiliğin' cenderesinden kurtulamayanlar, ne söylerlerse söylesinler... ******'ün dine karşı olduğu dğil, dinde reform yapmak istediği açıktır.
'Aydınlanma' ile dine saygının bağdaşmayacağını sananlar ya bilgisizdir ya aptaldır, ya da aymazdır!.. Batı'da Aydınlanma Çağı düşünürlerinin büyük çoğunluğu ne dinsizdi, ne de Allah'sızdı.
Dinin sosyolojik bir olgu ve psikolojik bir gereksinme olduğunu en iyi kavrayanların başında ise ****** geliyordu. Tıpkı ******'ü en iyi anlamış birkaç isimden birisi olan Hasan Âli Yücel gibi... Neredeyse bir 'Mevlevi dervişi düzeyinde' dindar olan Hasan Âli Yücel gibi!
Ve Mustafa Kemal, cumhurbaşkanı seçildikten sonra TBMM'ye teşekkür konuşmasını şu sözlerle noktalamıştı:
"... Ancak böylelikle ve Allah'ın yardımıyla, bana verdiğiniz ve vereceğiniz görevleri iyi bir biçimde yapabileceğimi umarım."
A. Taner KIŞLALI - Cumhuriyet, 8 Mart 1998 ( Ben Demokrat Değilim )