Can korkusu değil,
yurt sevgisi...
Pazarlamacılar, çıkarcılar, şerbetçiler, dönekler, sapkınlar, Türkiye üzerindeki oyunlarını şirretlikle sürdürüyorlar. Ne duruma gelindiği her alandaki ibretlik oyunlarla görülüyor. Kapkaç, gasp, yaralama, öldürme başta olmak üzere artan suçlar, intiharlar, icralar, işyerlerinin kapanması, iflâslar her gün gazete sayfalarını dolduruyor. Yıllardır gündemin ilk sırasını oluşturan ekonomik, siyasal, hukuksal öbür sorunlar ayrı. Yine yıllardır birincil tehlike gösterilen irtica giderek yaygınlaşıyor. Kendilerine göre komünistlikten, faşistlikten, kürtçülükten, bölücülükten, yıkıcılıktan şeriatçılığa geçip iktidar olanaklarından yararlanmaya çalışan arsız-yüzsüz takımı çevreye pembe yapraklar serpiyor. AB ve ABD güvencesiyle, insan hakları ve demokrasi sömürüsüyle Türkiye’ye düşmanlık yapanlar bildiklerini okuyorlar. Bunların hepsi neye ve kime güvenerek oluyor? İktidara. Konya’da bir bayan gazeteciye başı açık olduğu için saldıranlar neyi anımsatıyor? Neleri düşündürüyor? Ne günlere kaldık? Bundan daha iyi irtica belirtisi mi olacak? İran’daki gibi herşeyi ellerine geçirdikleri zamana kadar mı beklenecek, ancak o zaman mı tehlike olduğu kabûl edilecek? Kendini hukukçu, başarılı bir gazeteci sanan, sık sık işine gelen yayınları, özellikle ****** ve İnönü karşıtlıklarını kaynak gösterip öneren bir mâlûm ve mâruf, ****** ve lâiklik karşıtlığı hastalığıyla “irtica korkusu”na bağladığı uyarıları, endişeleri gereksiz bulur. Yıllardır kötülerin değişik saldırıları ve öldürme tehditleriyle karşı karşıyayız. ******çülerin can korkusu yoktur. Ölümden korkanların yaşamaya hakları olmadığını söyler, yazarız. Bizim yurt ve ulus sevgisiyle ürpermemiz, sakınmamız vardır. Önerilerimiz, uyarılarımız, kanlı ve paslı irticanın her kötülüğü çekinmeden yapabileceği, hele iktidarın açık-kapalı desteği olursa Türkiye Cumhuriyetini yıkmak için her yola başvurabileceği konusundadır. Başka bir şey için değil. Şeriat azgınlığına karşı çok uyanık olunmalıdır. Kadın-erkek ayrılıkları, peçeli tiyatrolar, yeşil bayraklı sözde karikatür tepkileri, sıkmabaş direnmesi, kadrolaşma, imam hatip ayrıcalıkları, yargıya ve üniversitelere saldırı, yasama korumaları. Böyle yalanlarla, böyle tutumlarla, böyle yolsuzluk ve aykırılıklarla dindarlık olur mu? Lâikliğe neden karşılar? Hiçbir lâik insan yaralayıp öldürdü mü inanç nedeniyle? Dini, inancı, namazı, orucu engelledi mi? Hayır! Sömürü ve çıkara, pisliğe ve kötülüğe, bağnazlığa ve yobazlığa karşı çıkıyor. İnançlara herkesten çok saygılıdır. Sözde dindarların yaptıkları ortada.
Ekip
İyiye giden bir şey yok. Dış borç stoku 165, iç borç stoku 182 milyar doları buldu. Dış ticaret açığı 43, cari açık 23 milyar dolar. Ekonomik, siyasal, hukuksal olaylara ilişkin açıklamaların gerçekleri yansıttığını sanmıyorum. Boşanma dâvaları da arttı.
Güçlerin, organların görevlerine ilişkin uyarıları darbeye çeken, darbeye bağlayan bilgiçler boş durmuyor. Ulusal ve uluslararası yargının aykırı bulduğu sıkmabaşı savunanlar, demokratlık ve ilericilikle hukukçuluk taslayanlar sıra sıra diziliyor. Kippa, takke, fes, sıkmabaş-bohçabaş, geleneksel ve alışılmış başörtüsüyle bir tutularak hikmetler döktürülüyor. Bizdeki gericilerin ne amaçla dayatıp yaygınlaştırmaya çalıştıklarını bilmezlikten geliyorlar. Dinsel zorunluluğu olmadığı gibi Türkiye’yi, Avrupa’yı, Afganistan’ı gelenekleri-görenekleri, tutkuları, yapıları, koşulları, genelde ortamı, anlayış ve yönelişleriyle, iç tehlikeleriyle yeterince bilmiyor ve değerlendiremiyorlar.
Yabancı ülkeler önlem almaya başladılar, bizdekiler hâlâ öğrencilikten kalma katılıkları ve bağlantılarıyla Fethullah Gülen’in yapısı, masası, kasası belirsiz okullarını savunup övüyorlar. Bunların diliyle konuşup yazmak, hakettikleri yanıtları vermek kişiliğimize yaraşmıyor. Okul açılışlarına katılanlara bakmak yeter.
Anayasa Mahkemesi’nin AİHM’nce doğrulanan kararı doğrultusunda ve çok haklı olarak Danıştay’ın sıkmabaş kullanımının kötü örnek olmaması için dâvanın devlet yanının itirazı ve istemi üzerine aldığı karara devleti temsil etmek durumunda olanlar saldırdılar. Anayasa ve ilgili yasa kurallarına aykırı tutumları, dinci amaçları için neleri çiğneyebileceklerini gösteriyor. Yargı kararına saygıda herkese örnek olacak iktidar karakterinin gereği kışkırtıyor. Yalakaları da hem “Danıştay kararı siyasî” diyor hem de “Danıştay Başkanının açıklamaları son derece isabetlidir” diyebiliyor. Çelişki sırıtıyor. Bu arada yeri gelmişken yineleyelim, yargı Genelkurmay’dan birifing istemedi. Ülke gerçekleri konusunda yapılan çalışmalardan bilgi edindi. Genelkurmay Yunan Genelkurmayı değil, Türk Genelkurmayı. Siyasal bir kuruluş değil. 28 Şubat Genelkurmay’ı haklı çıkardı. Yargı bilgi edinir, durumu saptar, gereğini yapar. Hatır için, patron isteğine göre yazanlar gibi karar vermez. Siyasal işlere baksa da siyasal karar vermez. Öylesine okuyucular aldatılıyor ki, dosyası müşteki-müdahilin temyiz isteği üzerine önüne gelen sanıkla röportaj yapıp müşteki-müdahilin aleyhine herşeyi söyleyebilen bir yargıç, bu mârifetinden sonra hiçbir şey olmamış gibi o dosyanın incelemesine katılabiliyor. Böyle birisinin görüşleri yargının hukukun temellerini yıkan kararlar verdiğini gösteriyormuş. Kendisi ne yapmış, kimi uyarmış, kime ne önermiş, nasıl duyurmuş, nasıl önlemiş? İşlerine gelenleri sunuyorlar. Bir ara İstiklâl Mahkemelerinin kanıtsız idam kararı verdiğini de yazdılar. Be adam, hiç değilse bul da, kararın gerekçesini oku. Yargı yanlış karar verebilir, yanılabilir. Onun da düzeltme yolları var. Buna karşın önlenemediği de olur. Hepsi insan doğasından kaynaklanır. Kötü amaç, özel işlem varsa hesabı sorulur. Ancak kendi görüşlerine uymadığı için yargı karalanamaz. Kendisi eleştiriye katlanamayan kimse yargıyı eleştirmeye, hele baskı denemeye, gözdağı vermeye, tehdide kalkışamaz. Günümüz Başbakanının ulema önerisinden sonra hukuk konularında Diyanet İşleri’ni göstermesi fetva ve ferman dönemini anımsatmaktadır. 3 Mart 1924 günlü 429, 430 ve 431 no.lu yasalarla tarihe gömülen düzeni savunmak cumhuriyet düzeniyle asla bağdaşamaz. Yine Başbakan 14 Şubat 2006’da “Özgürlükler sadece yargı kurumlarının tekelinde olmaz” buyurdu. Başbakan özgürlüklerden, hukuktan, Anayasa’dan, yasalardan uzakta, bu kavram ve kurumları yeterince anlamıyor, anlamak istemiyor. Özel yaşama, sokaklara, evlere kimse karışmadığı gibi olağan başörtülerine de kimse bir şey demiyor. Oruçla benzetmek kurnazlığı da yakışık almıyor. Kimi rektörlerin ******çü görünüp de ****** karşıtlarına nasıl olanak sağlandığını, onlarla nasıl dayanışma içinde olduklarını, iktidarla nasıl anlaştıklarını duydukça irkiliyoruz.
Durumlar
Para babalarıyla para anaları da hukuktan sözetmeye, hukuk reformu istemeye başladılar. Yıllardır konuşup yazıyoruz, aldırmadılar. “Kasası olanın tasası olmaz” diye düşündüler. Günaydın!
Kâğıttan, kartondan adamlar; iplikten, boyadan kadınlar; çerden çöpten kimseler. Çılgın Türklerin yerini çirkin Türkler alamaz. Gizli kürtçüler olduğu gibi kürtçü Türkler de var. Türklerden daha iyi kürtler de. Anadolu bahçesi. Ne güller, dikenler yetişiyor.
Münasebetsiz olmaktan öte kötü amaçla yayımlanan karikatürler nedeniyle sergilenen kimi abartılı kınamalar şeriat gösterilerine dönüştü. Ayaklanmak için bahane arayan şeriatçılar deneme yapıyorlar. Doyurucu, etkin, uygar yanıtlar yeterli idi.
Günümüz Başbakanı’nın Mersin’li çiftçi tepkisine yaklaşımı gereksiz sertlik ve aykırılık içeriyordu. Davranışlar nitelik ve düzeyi kanıtlar. Kişiliğin göstergesidir. Çok özenli olmak gerekir. Siyasal iktidarlar olayları karşılamakta, tepkilere yanıt vermekte kural dışına çıkamazlar. Sorumlulukları yetkileriyle dengelidir. İktidar, halkın sırtında ve üstünde olmak değildir. Yatıştırıcı, anlayışlı, hoşgörülü yaklaşım iktidardan beklenir. Ağzından çıkanları kulağı duymalı, nerde yetişirlerse, nerde eğitilirlerse, hiçbirini özür nedeni olarak gösteremezler. İktidar kabadayılık ve efelenme yeri değildir, böyle bir güç ve olanak veremez.
Derlenip toparlanma, birleşip yoğunlaşma, etkin ve başarılı olma için özverilerle çalışanları haksız eleştirilerle engelleyip suçlayanlar, özseverlikleri-bencillikleri nedeniyle yalanı ve iftirayı ustalık sayanlar, kavgacılar, karıştırıcılar, kompleksleri olan kimileri şimdilerde birleşme çağrıları yapmaktadır. Bunların yüzünden, gerçekçi ve içtenlikli olanlar da kuşkuyla karşılanmaktadır. Kuruntularıyla kendilerini birşey sananlar toplanıp konuşmakta döktürdükleri incilerle yeni yol ve kapı aramaktadırlar. Gerçek ******çü, yurtsever, demokrat olmayanlar kimseyi inandıramaz. İlkelerde anlaşamayanların salt iktidar karşıtlıkları birleşmeyi gerekli ve yararlı kılamaz. Kişiliğe, onura, bilgiye, deneyime değer veren, üstünlük savında bulunmayan çalışkan, terbiyeli, dürüst kimseler birleşmelidir. İş işten geçmeden.
Mümtaz Soysal’ın yazılarındaki yakınması ve sitemi çok haklı. Medya öyle küçük, aşağılık olaylara yer veriyor, öyle önemli sorunları gözardı ediyor ki insan ne diyeceğini şaşırıyor. Kıbrıs’ta olanlar, KKTC Cumhurbaşkanı’nın sözleri ve tutumu hiç ele alınmıyor.
Anayasa yargısında yürürlüğü durdurma kararının yararı açık ve kurum yerleşmişken kaldırılmasını önermek hukukdışı düşmektir. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı da iptal kadar önemlidir. Tüpraş kararı ve sonraki kararları yararı doğrulamıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı’nda şimdiye değin bin kişinin görev yeri değiştirilmişti. Beşyüze yakını yargı kararıyla yerine döndü. Kadrolaşmanın boyutları her gün hızla artıyor.
Anayasa Mahkemesi AKP’nin 2003 yılı kesinhesaplarını inceleyip 3 milyar 304 milyon liralık sağlık gideri tutarında Hazine’ye gelir kaydına karar vermiş. 1980 öncesi MSP’nin iftar gideri tutarında sorumlu kılınması kararı verilmişti. AKP Kilis milletvekillerinden birisinin Hacc’dan 3 bidon zemzem suyu getirip kentin içme suyu deposuna koydurduğunu yazan gazeteler yalanlanmadı. 60 litre zemzem sunumuyla karşılıklı okşamalar umuluyor sanırız. Seçim hazırlıkları çoktan başladı. Başbakanın sertlikleri, konuşmaları, temel atma törenleri, yetersiz olduğu açık para yardımları, üniversite açılışları, yargı ve üniversite çalımları hep seçim için...
Ya dışarda
İngiliz askerlerinin Iraklı gençlere yaptığı işkenceler batı emperyalistlerinin amaçları için neler yapabileceklerini gösteriyor. AB için katlanılan durumlar, verilen ödünler ne getirecek, yakında iyice ortaya çıkacak. İran ve Suriye karşıtı hazırlıklar, Filistin yönetimi sorunu da öyle. İzleyeceğiz.
Yekta Güngör Özden