Ne öyle ne böyle...
Siyasal ortamın karışıklığı iktidarın gündem değiştirme çabalarıyla sürüyor. Toplumsal aykırılıkların giderek arttığı gerçeğini ekonomik aldatmacalar, seçim oyunları, partizanlık çıkışları, siyasal oyalamalarla örtmeye çalışıyorlar. Gazete sayfalarından taşan suç olayları nerden nereye gelindiğini göstermektedir. Dış ilişkilerin olumsuzluğu ortada. İşgalcilerden yardım isteyerek Türkiye’ye gözdağı vermeye çalışan Irak’ın kuzeyindeki kürt parlamentosu, petrol ürünlerinin Irak’a girişi için Kürtlerle görüşülmesini öneren Irak yetkilileri, PKK ve Kerkük için tersliğini inatla açıklayan ABD’liler, ermeni yandaşı ülkeler, sözde soykırım tasarıları dıştaki sorunları yoğunlaştırırken Kıbrıs’lı Rumların petrol için Lübnan’la anlaşması ve içerdeki sakıncalı durumlar, özellikle Cumhurbaşkanı seçimiyle genel seçimler sıcaklığını korumakta, hattâ giderek artırmaktadır. Güneydoğulu bir milletvekilinin şehitler konusunda tartışma yaratacak anlamsız sözleri de.
Türkiye’de El-Kaide örgütlenmesine ilişkin gözaltılarla Hrant Dink olayı ilgililerinin gözaltıları birbirine ekleniyor. Başbakan “Derin devlet” savıyla yurtdışına gidiyor. Devletin temsilcisi böyle konuşursa “Devlet nerde?” sorusu haksız olur mu? Tüm yetki ve olanaklar elinde olanlar kendileri dışında devletten söz ediyorlarsa bir çarpıklık açıktır. Kanımızca böyle bir şey olmamalıdır ve yoktur. Derin devlet olsa bunlar olmaz. Yüzeysellik ortada. İşlerine gelmeyince başkalarını suçlayan, yargıyla, silâhlı kuvvetlerle, üniversiteyle kavgaya tutuşan, kendi kendisiyle savaşan devlet yetkilileri derin devletten söz edemez. Devleti güç ve kötü duruma düşürme sorumluluğu kendilerinindir. Varsa geçersiz kılmak, suçluları yargıya teslim etmek görevi asla savsaklanamaz. Lâfla da geçiştirilemez. Hukuk devletinde hiçbir olay çözümlenmemiş olamaz.
Stadyumlara yansıyan zıtlaşmalar çok düşündürücü ve çok üzücüdür. Gerçekleri çarpıtan, saptıran, gösteriyi yeğleyen kimilerinin aymazlığı ulusal yapıyı sarsacak olaylara neden olmaktadır. Herkesin çok iyi düşünmesi gerekir. Ölümler üzücü, öldürmeler insanlık dışıdır. Düşüncesi ve inancı için kıyılan yurttaşlara üzülmemek olanaksızdır. Ancak bu olayları soy nedeniyle yapılmış göstermek de çok yanlış, çok sakıncalıdır. Hrant Dink’in ermeni asıllı olduğu için öldürüldüğünü söylemek, üstelik devletin öldürttüğünü ileri sürmek doğru değildir. ?imdiye kadar birçok Türk öldürülmüştür. Devletin ölümlere neden olacak durumları önlememesi, yeterli koruma önlemi almaması, suçluları kaynakları ve dayanaklarıyla birlikte bulup yargıya teslim etmemesi, etkin yaptırım belirlememesi kusurdur ama devlete, üstelik ulusal yapıya, ulusal değerlere yönelinmesi bir tür saldırıdır. Kanımızca amaçlıdır. Hrant Dink, tutumu, sözleri nedeniyle tepki çekmiştir. Ermeni asıllı yurttaşlarla bir sorun olsaydı, Asala’nın diplomatlarımızı öldürdüğü zaman tepki gösterilirdi. Ben de lise ikinci sınıfta ermeni yurttaşımızın evinde iki arkadaşımla birlikte pansiyoner kaldım (1948). ****** ve İnönü fotoğraflarını özenle koruduklarını gördüm (1991). Ancak ermeni olan yakın arkadaşlarımla hâlâ iyi ilişkilerimiz vardır. Kimseyi soy kökeni nedeniyle ayrı tutmadık, eleştirmedik. Soy nedeniyle kınama-eleştirme insanlıkla bağdaşmaz.
Duygusallık ve yandaşlık yüklü anlatımlar, sloganlar, kimi açılımlar için fırsat sayılıp kullanılan sözcükler tepki almaktadır. Yargısal sürecin ortaya koyacağı “neden” beklenmeden devleti hedef alan suçlamalar başlamıştır. Ölen, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıdır. “Hepimiz Hrant’ız” sözüne bir şey denilemez. Ama “Hepimiz ermeniyiz” sözü tam bir ırkçılık, tam bir ayrımcılıktır. Üstelik Türklerin Ermenilere karşı düzenli ve örgütlü sayılacak bir yönelişi sırasında değil, Ermenilerin Türkler için dünyada atılımlar içinde oldukları bir sırada kullanılmıştır. Sakıncalı bir çağrıdır, sakıncalı bir çığır açması güçlü bir olasılıktır. Yarın ölen ya da öldürülen bir başka kökenli için de yinelenebilir. Yahudi soykırımıyla ilgisi olmayan bir olayın saptırılmasıdır. Hele “1915 soykırımı sürüyor” pankartı görüşümüzü doğrulayan bir aşırılıktır. Kötü bir örnektir. Çok Türk öldürüldü, çok şehit verdik. Ermeni terör örgütleri öldürdü, Hrant Dink’in cenaze törenine katılan eski tüfekler, eski anarşistler, eski faşistler, köktendinciler, insan hakları ve demokrasi savunucuları nerdeydi? Açılan pankartların altında yürüyenler soykırımla birlikte Türkiye’ye ve Türklere yüklenen tüm suçlamaları kabûl etmiş olmuyorlar mı? Kendi ulusuna yönelik haksız suçlamalara katılanlar kendilerini yadsımış duruma düşmüyorlar mı? Hepsi kötü niyetli, hepsi özel amaçlı, hepsi Türkiye Cumhuriyeti karşıtı, ****** düşmanı olmasa bile, kimi yazarların savunmakla iki katına çıkardıkları belirgin bir yanlışlık var. İnsan, insanı incitmez.
O kadar diplomat, yazar-düşünür, bilim adamı ve bilim kadını öldürüldüğünde “Türk’üz” diyen bir ermeni asıllı çıktı mı? Hangi yabancı Cumhurbaşkanı başsağlığı iletisi gönderdi? Hangi yabancı devlet adamı cenaze törenine katıldı? Hangi dış ülkede dostlar yürüdü? Hangi yabancı devlet büyükelçisi ya da bir temsilcisi cenaze töreninde bulundu? Hangisi ölenin ailesine başsağlığı, hangisinde Ermenistan özür diledi (Asala’nın yaptıkları için)? Aksoy’un, Üçok’un, Mumcu’nun, Dursun, Hablemitoğlu’nun evine başsağlığı ziyaretine hangi ünlü yazarlar geldi? Kimileri de herkesi kendi gibi bildiğini sanarak iyi niyetle katılmış olabilir ama bir halk sözüyle tanımlamak gerekirse “Zırva tevil götürmez” denilebilir.
Düşünce ve inanç özgürlüğü kavramlarıyla insan hakları ve demokrasi kurumlarının kötüye kullanılma olanakları, hukuksal açılımlarla tamamlanmak isteniyor. Kimse hakaretten uzak kalmaya çağrılmıyor, daha kötü yönelişler için değişiklikler öneriliyor. Bunların arasında yeterli bilgiden yoksun olan iyi niyetliler bulunabileceği gibi Türkiye, ******, lâiklik karşıtları, Osmanlı, hanedan, manda yandaşları, AB ve ABD uyduları, şeriatçı, faşist, bölücü ve yıkıcılar da bulunabilir. Disiplinsiz demokrasi isteyen sözde liberaller de. Çok özenli davranmak gerekiyor. Siyaseti hukuksallaştırmak yerine, hukuku siyasallaştırmak tehlikesi açıktır. Hakareti mârifet sayan köşetaşları bozgunculuklarının kolaylaştırılması çabasında. Kimisi de ******çülük karşıtlığını, rektörlerin ABD’nde görev almasını ihbarla sergiliyor.
****** milliyetçiliği çağdaş milliyetçiliktir. Asla ırkçı, turancı değildir. Okuduğunu anlayanlar ******’ün bu konudaki anlamlı sözlerini anımsamalıdır. Başka ırklara (soylara, kökenlere) karşı değildir. Irkçıların kimisiyle ümmetçi-şeriatçılar dayanışma içindedir. Bunların ****** milliyetçiliği (ulusalcılık)yle hiçbir ilişkisi yoktur. Atılacak başka slogan yok muydu, yurttaşlık bağını, insanlık değerini, olayın kötülüğünü kınayan? Ermenicilerin yaklaşımı nedeniyle Türkiye’ye Türkleri yadsıma ve karalama anlamına gelen bir ağırlık taşıyordu ki tepkiler oldu. Toplumsal barış soy ayrımcılığıyla olmaz. Toplumsal barış olmayınca ulusal dayanışma olmaz. Türkiye karşıtlarının istediği de budur. Ulusallığın içinde inanç ve soy ayrımı yapılmaz. ******’ün unutulmaz sözünü anımsayalım: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Ulusu denir.” Toplumbilim, felsefe, hukuk, hangi yönden olursa olsun, ne söz edilirse edilsin ayrımcılığa, karşıtlığa yol açan kışkırtıcı söz, yazı, slogan kullanılmamalıdır. İç ve dış nice sorunla boğuşurken toplumsal yıkıma götürecek aşırılıklardan, ölçüsüzlüklerden kaçınmak gerekir. Gerçek yurtseverler ayrımcı olamazlar. Gerçek milliyetçiler ırkçı-turancı, faşist olamaz, ümmetçi ve şeriatçıya destek vermez, ******’ün tam bağımsızlıkçı, özgürlükçü, ulusal egemenlikçi ve aydınlanmacı yolundan ayrılmaz. İnsanlık yetmiyor mu? Türk olmak çok, yurttaş olmak az mı geliyor?
Anlamı savunulsa bahanelerle bile
“Hepimiz ermeniyiz” sözü yakışmaz dile.
İnsanlık ve yurttaşlık gözardı edilince
Irkçılık, ayrımcılık demir atar bilince.
Yekta Güngör Özden