Doludizgin
Anamuhalefet Partisi’nin “sine-i millete dönme” önerilerine dudak bükmesi sonucu oldukça rahatlayan iktidar, milletvekili genel seçimlerini olağan zamanından bir iki ay öne aldırabileceği izlenimini vermektedir. AB ve ABD baskısıyla Türk Ceza Yasası’nın 301. maddesi üzerindeki tartışmaların gündemin ilk sırasına geçirilmesi, daha önemli öbür konuların ötelenmesi ve ertelenmesi demektir. Başbakan kıyılarda dolaşarak, sâkin görünerek, geçiştirici ve umursamaz davranarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanmaktadır. Irak’ın kuzeyindeki kürt devleti oluşumu, ABD'nin Irak'a iyice yüklenmesi, Kerkük'ün kürtlere özgülenmesi, Kıbrıs Rum kesiminin adanın tümü adına petrol aramakta direnmesi, kadrolaşma, yolsuzluk ve başka önemli olaylar bırakılmış medya öncülüğünde yeni ödünler verilmeye hazır durulmaktadır. "Türk Ulusu" kullanılmadan yapılacak tüm hakaretlere açık bir ortam yaratılmaktadır. Kimi kişiler, kimi kuruluşlar hukukçuluk taslayarak öneriler getirmekte, kendi görüşlerinden başkasına sert çıkışlarla karşılık vererek demokrasiden ne anladıklarını ortaya koymaktadırlar. Çağdaş ****** milliyetçiliğini anlamadan, ırkçılık-turancılığa kayarak, hattâ şeriatçılığa yaklaşarak ****** adını kullananlara bakıp ******çülüğü ve ulusalcılığı kötüleme çabalarını artıranlar oldu. Yargı kararıyla ******'ün olduğu gerçeği saptanmış 6 Şubat 1933’teki Bursa Konuşması’nı “uydurma ya da sömürme” biçiminde suçlamakta sakınca görmeyen karşıtlar amacı ve anlamı da saptırdılar. Genelkurmay Başkanı’nın ABD'deki konuşması sapkınları uyarmalı ama eleştirirler.
Eğitim ve öğretim boşluğu ve bozukluğu tüm aykırılıkların kaynağıdır. Lâik Türkiye Cumhuriyeti'ni apratıp yıkmayı bu yolla başaracaklarını sananlar yıllardan beri boş durmamışlardır. Köy enstitüsü rozeti taktığı, gazetede yazı yayımladığı için müfettişlikten öğretmenliğe alınan Ahmet Nuri Macit, öğrencilerle teması tehlikeli görüldüğü için meslekten çıkartılan felsefe öğretmeni Nâzım Bayata, yurt gerçeklerini dile getiren “Bozuk Düzen” adlı kitabı nedeniyle tutuklanmak istenen Ortaokul Müdürü Mehmet Koç, devrimci tutum ve davranışları yüzünden Bakanlık emrine alınan ilköğretim müfettişi Hidayet Taş, aklanmasına karşın sürgüne gönderilen Öğretmenler Derneği Başkanı Cemal Durgun, köylüye “Halk” dediği için başka okula sürülen Sait Çiltaş 1966'lı yıllardan belleğimde kalan kimileridir. Devrim tarihi kitaplarının değiştirilmesi, resimlerle ve metinlerle oynanması, rektör seçimlerindeki inat, ulusal eğitimdeki geriye dönüşlerin ilginç belirtileridir. Açık ve yoğun kadrolaşma ortada iken ilgililerin tersini savunmaları yarın karşılaşacağımız aykırılıkların daha çok olacağını göstermektedir. Eğitimdeki bozukluk okumuş, diploma almış (nasılsa) kimilerinin varlığıyla, tutum ve davranışlarıyla kanıtlanmaktadır. ******’ü yadsımak, ulusalcılığa karşı çıkmak, karşıdevrime uşaklık etmek yetmiyormuş gibi kimi parti toplantılarında Türk Bayrağı, ****** resmi bulunmamakta, İstiklâl Marşı okunmamaktadır. Kimlere ve nelere hizmet ettikleri belirsiz ilgililerin hangi sözüne kim inanır, kendilerine kim katılır? Katılanlar, alkışlayanlar, oy vererek seçenler bu ülkenin insanı olabilir mi? Emperyalizmin yaptıkları, yapacaklarının öncüsü iken bunları değerlendiremeyen siyaset yapabilir mi? Yineliyorum, ulusal kimliğini inkâr eden, yurttaş olamaz. ****** ve arkadaşlarına neler borçlu olduklarını unutanlardan ülkeye ve ulusa hiçbir yarar gelmez. Vahiy proğramları hazırlayan devlette görevli sözde eğitimciler at oynatıyor. İlerici tanınan gazetelerde “Hrant Dink’in inandığı ve anlattığı gibi, 1915'ten itibaren yaşananların, ve ermenilerin bugün hâlâ maruz kaldıkları ayrımcılıkların sorgulanabilmesine olanak tanıyacak toplumsal koşulların oluşturulması gerektiğine inandığımız için…” (aynen alıntılanmıştır) diye yazanlar var.
Toplam borç stoku 370 milyar YTL'na yaklaşmışken 100 milyar YTL. değişik düşürmelerle borç stoku açıklanıyor, çok az kimse ilgilenip uyarıyor. Kimi manipülasyonlarla devletin brüt borcu azaltılmış gösterilerek kandırmaca yapılıyor. Ekonominin gücü azaldıkça güven, güven azaldıkça ekonomik güç azalır. Yargıtay Yasası değişikliği tartışmaları önemsenmiyor.
Yalnız bunlar mı? Yasama organının doyurucu denetim yaptığı savunulabilir mi? Dokunulmazlık dosyaları bekletilirken Cumhurbaşkanlığı seçimi oldubittiye getirilmek isteniyor. Deniz Som’un köşesindeki “Çankaya'yı temiz tut, Türkiye'yi kirletme!” çağrısı beklenen düzeyde yankılanmıyor. Gensoru, soru önergeleri sonuçsuz kalıyor. Etkili olmuyor, iktidar bildiğini okuyor. Amaçladığı düzene doğru doludizgin!
Azınlık ırkçıları siyasal cambazlarla birlikte, bağnazlıkla yol alıyor. Anayasa’nın 2. maddesindeki değiştirilmesi önerilemez milliyetçilik ilkesi suçlanıyor. Ulusalcılığı sindirmek ve yıkmak amacı sırıtkanlıkla açığa çıkıyor. Türklük mü önemli, yoksa birkaç kendini bilmez mi, ayırdında olunmuyor. Milliyetçiliği “ırkçı söylem” olarak suçlayanlar, bu ilkeyi kötüye kullananları uyaracakları yerde ortadan kaldırılmasına çalışıyorlar. “Resmî ideoloji” etiketini bu ilkeye de yapıştırmaktan çekinmiyorlar. “Türk’ten, daha doğrusu öztürk sayılanlardan gayrısını hedef alan slogan” diyerek saldırıyorlar. Nelere rastladık. ******çü Düşünce Derneği yönetimine gelip de “******çülük” diyemeyenlerin bir zamanlar ortalıkta dolaştığı gibi. Dağınıklık en kötüsü.
Siyaset birçok şey olabilir ama her şey olamaz. Siyaset için ulusal değerlere, ilkelere, kurumlara, kazanımlara kıyılamaz. Kendilerinin oy alması, iktidara gelmesi ya da iktidarda kalması için yıkıntılar üzerine anıt kurmaya çalışanlar bağışlanmaz. Son aylarda silâhlı kuvvetlerle yargıya yönelik saldırılar ölçü tanımaz biçimde artırılarak sürdürülmektedir. Bu iki gücün etkisiz, güçsüz ve geçersiz kılınması ülkenin tüm güvencelerden yoksun kalması demektir. Kendi içinde, özdenetim yoluyla aykırılıkları gideren yargı ve ordu kesimine özen gösterilmezse devleti ayakta tutacak dayanak kalmaz. Açık ve dolaylı sataşmalar, kurnazlık sayılan göndermeler-yollamalar, sınırlama, kısıtlama ve elatmalar, AB baskıları, Kurtuluş ve Kuruluş gerçeklerini unutarak alınmak istenen ilgisiz örnekler, gereksiz yazılar ve konuşmalar, engellemeler, oyalama ve oyunlar hiçbir biçimde savunulamaz. Yanlış bir insan hakları, daha yanlış bir demokrasi anlayışı, kuralsızlık, disiplinsizlik, anlayışsızlık, sapkınlığa dönüşen aymazlıklarla dayatılmak istenmektedir. Jandarmayla polisi karşı karşıya getirmeye çalışan, Türkiye'ye verdiği zararı düşünmeyen milliyetçi olabilir mi, yurtsever olabilir mi?
Millî Güvenlik Kurulu çalışmaları ve kararları hukukdışı gösterilerek demokratlık taslanıyor. 28 Şubat saldırısı yineleniyor. Bu perişanlığa kimi emekliler de katılıyor. Yandaşlığı, karşıtlığı, katılığı belli kimseler yansız hukukçu sanılarak izlencelere çıkarılıyor. Bilgisizlik ürünü görüşlerle kamuoyu oluşturuluyor. ******çülükle bağdaşması olanaksız açılımlar, söylemler, eylemler, taşkınlıklar, ******çülüğe mal edilemez. Milliyetçiliği saptıran, çarpıtan, sömüren, ******’ü ve ******çülüğü kötüye kullanan, kendi amacına araç kılan kimileriyle ******çülük değerlendirilemez, asla kınanamaz. Ümmetçi-şeriatçı, ırkçı-turancı, faşist, bölücü-yıkıcı, ahlâksız-çıkarcılar kimilerinin yaptıkları ve yazdıklarıyla ******çülüğü suçlayamazlar. Sahte ******çülerle bilgisiz ve bilinçsizlerin ******çülük anlayışlarındaki sakatlıklar birbiriyle örtüşebilir ama gerçek ******çüleri ve ******çülüğü ilgilendirmez. ******çülük karşıtı öğretim üyeleri yüzkarasıdır. Yazarlar da.
Osmanlı döneminde başlayan, 1905’de 60 atın, 30 kişinin öldüğü II. Abdülhamit’e suikast girişimiyle tırmandırılıp bugünlere kadar getirilen ermeniciliğin azgınlığı unutturulup sözde ermeni soykırımı kararlarıyla Türkiye yargılanıyor. TIME dergisi dağıttığı 550 bin DVD ile diasporanın sözcülüğünü üstlendi. Bizdeki kardeşler (!)in hoşgörüsüyle “1 milyon artı bir” pankartı da taşındı. Gerçekler yeterince ortaya konulmuyor, savunulmuyor, saldırı giderek artıyor. Ulusal yapımıza yönelik olumsuzlukları birliktelikle karşılayıp önleyelim, inanç ve soy kökenine değil, yurttaşlığa ve insanlığa önem verelim. Daha ne diyelim…
Yekta Güngör Özden