YOKSA ŞÜPHENİZ Mİ VAR?
Atillâ İlhan
Halide Edip Hanım, "hatıralar'ında iki 'münevver'den sempatiyle söz ediyor; biri, Türkiye (Ankara) Komünist Fırkası lideri Hakkı Behiç bey, öbürü, "Üç Tarz-ı Siyaset" yazan Yusuf Akçura! İlki Çerkes kökenli bir Müdafaa-i Hukuk'çu; ikincisi, Rusya'dan gelme bir Türkçü'dür: orduda görev almış, Ankara'da evlenmiş. İkisi de 'İttihatçı' sayılmakla birlikte, Durkheim'ci 'Türkçülüğün' ideoloğu Ziya Gökalp Bey de; 'İslâmcılığı' müsellem 'istiklâl Marşı' şairi Mehmet Akif bey de, Müdafaa-i Hukuk'un hizmetindedirler. bunların çoğu 'Türkocağı Aydını'dır.
O kadar böyledi ki bu, bir başka Rusya Türk'ünün (Sultan Galiyef) 'tilimizi', TKF lideri Mustafa Suphi bey de, Kâtib-i Umûmisi Ethem Nejat bey de; formasyonları Türkçü, eski birer 'Türkocağı aydını'dırlar. Falih Rıfkı bey -ki, hem kendisini, hem Mustafa Kemal'i Türkçü addeder-anti/emperyalist Müdafaa-i Hukuk Hareketi'nin, mayası itibariyle 'Türkçü' sayılabileceğini yazmıştır. Haksız mıydı? Sanmıyorum: Rusya'dakilerin, Romanof (Çarlık), Osmanlılar'ın (İngiliz, Fransız, Rus vs.) emperyalizmine karşı, Türklüğün 'istiklâl ve hürryetini' savundukları düşünülürse, hepsine 'Tükçü' denebilir. Ama dikkat! Buradaki 'Tükçülük', bir 'ırk üstünlüğü' davası değil; 'istiklâl ve hürriyeti' elinden alınmak istenilen bir 'kavmin', anti/emperyalist var olma davasıdır.
'Kavmiyet' dedim de...
Müslümanlıkta 'kavmiyet' yoktur, Müslümanlar 'kardeş' sayılıyor. İyi de, Halife Vahiddeddin'in emriyle, Şeyhülislâm Dürrizade Abdullah Hoca, 'mülkü' -bu arada elbette İslâm'ın 'istiklâli'ni- kurtarmak amacıyla Anadolu'ya intikal etmiş, Mustafa Kemal Paşa ve yandaşlarını, 'neden' idama mahkûm etmiş; 'katli vâcip' fetvası vermiştir? 'Damat' Ferit Paşa Hükümeti, 'nasıl' bu fetvaların; Anadolu üzerine, İzmir'i işgal edip, Ege içlerine yayılmakta olan Yunanlıların, 'tayyareleri' tarafından, atılmasını kabul etmiştir? her ikisi de, İngilizler böyle istediği için mi, yapılıyordu?
Dürrizade'nin fetvası, açıktır ve seçiktir; şöyle bir sona bağlanır: "...ülkede fitne yaratmaya çalıştıkları meydanda olan ve gerçeklik kazanan söz konusu yöneticiler ile onlara yardım edenler âsi olup, dağılmaları hakkında yayınlanan padişah buyruğundan sonra da, inat ve fesatlarında ısrar ederlerse; onların kötülüklerinden ülkeyi temizlemek ve halkı onların zararlarından kurtarmak vâcip olup, öldürülmeleri, şeriata uygun ve zorunlu olur mu? elcevap: her şeyi bilen Yüce Allah'tır, olur!" (Bkz. Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 2. kitap, s.119, Bilgi Yayınevi, 1992).
Bu fetva aslında, düpedüz bir 'kavmiyet' davası güdüyordu: İngiliz 'çıkarlarının kavmiyetçiliği'ni!.. Ankara'nın cevabı, -aynen Türkçüler'de olduğu gibi- iki 'sağlam' Müslümanın ağzından gelecektir. Mehmet Akif, "...Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım..." dediği zaman, TBMM'nin ve Mustafa Kemal'in davasın dile getiriyordu. Ama Anadolu Müslümanlığ'nın, Müdafaa-i Hukuk Doktrini'ne etkileyici desteği, başında Ankara Müftüsü Börekçizade Rifat Hocaefendi'nin bulunduğu, -müderris, müftü, hoca vs.- ondokuz 'ulemâ'dan gelecekti: "...aralarında Yozgat, Kayseri, Kırşehir, Devrek ve Karacabey müftüleri: M. Hulûsi, Ahmet Remzi, Müfit kurutluoğlu, Abdullah Hayri ve Mustafa Fehmi ile Bursa Meb'usu Abdüssârmet ve birçok müderris bulunuyordu..."
Onlar da bir karşı/fetva yayınladılar; böylece Anadolu İslâmı, 'bolşeviklik ve dinsizlik'le suçlanan Anadolu İhlilâli'ne, paha biçilemez bir 'mâneviyat katkısı' getirmiş oldu. Anadolu Müslümanlığı'nı, -'küffâr-ı hak- sâr'la dil ve gönül birliğine kaymış, -Dersaadet Müslümanlığı'na karşı ayağa kaldıran; -bir manada- geleceğin, lâik halk Müslümanlığı'na kapıyı açan bu fetvanın, sonu şöyle bağlanıyor:
"...din uğruna savaşan ve görevini yapan halka karşı, düşman tarafını tutarak, İslâmlar arasında silâh kullanan ve adam öldürenler, şeriat bakımından, en büyük günahı işlemiş ve fesatçılık yapmış olurlar mı? Elcevap: Olurlar!.."
"...ve böylece, aslında istemediği, düşman devletlerinin zoru ve kandırması ile olgulara ve gerçeğe uymayarak çıkarılan fetvalar, Müslümanlar için şeriatça dinlenir ve onlara uyulur mu? Elcevap: Allah en iyi bilendir: uyulmaz!.." (a.g.e, s.129/130)
Aynı 'birliği' gerçekleştirmek!..
Anadolu halkı, "hürriyeti ve istiklâli' tehkileye düşünce, o akla durgunluk veren 20'li yıllarda: -Bolşeviğinden İslâmcısına, Türkçüsünden Kemalisti'ne, omuz omuza verip dövüşerek; şaşılacak bir yurt ve -millet -dolayısıyla tarih- bilincine sahip olduğunu, dosta düşmana kanıtlamış bir halk değil midir? Bugün aynı topraklarda, aynı halk yaşıyor; ülkesi, hangi düzeyde olursa olsun; hangi yönden, gelirse gelsin; eğer benzer ya da benzemez bir belânın tehdidine uğrarsa; aynı yurt ve millet bilinciyle, aynı birliği gerçekleştirip, aynı direnişi gösteremez mi?
Yoksa şüpheniz mi var?