Bilgi ve Tartışma Platformu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  KapıKapı  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 Teslimiyetin Nedenleri

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Genç Kemalist




Mesaj Sayısı : 182
Kayıt tarihi : 31/05/08

Teslimiyetin Nedenleri Empty
MesajKonu: Teslimiyetin Nedenleri   Teslimiyetin Nedenleri EmptyPerş. Haz. 05, 2008 9:32 pm

Teslimiyetin nedenleri


İrtica ve terörle mücadele edemememizin gerçek nedenleri, bugünlerde yapılan bazı yorumlarla daha iyi anlaşılır hale geldi. İşte bunlardan bazıları:

1- “Emin Şirin, 8 Kasım günlü Vatan’da ilginç laflar ediyor ve 30 Ekim- 6 Kasım 1999 arasındaki Fazilet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan ile Abdullah Gül, Ali Coşkun, Temel Karamollaoğlu, Oya Akgönenç, Ertan Yülek, Nazlı Ilıcak ve kendisinin yer aldığı bir FP heyetinin ABD ziyaretinde, o zamanki eşi Nazlı Ilıcak’la birlikte F. Gülen’i ziyaret ettiğini de söylüyordu.
‘O zamanlar Nazlı Hanım da ben de Gülen’i çok takdir ederdik. Ben şimdi etmiyorum, ama Nazlı Hanım hala takdir ediyor’ diyen Şirin, eşi Nazlı’nın Gülen’e ‘Hocam, askerin sivillere müdahalesi ne zaman bitecek’ diye sorduğunu, Gülen’in de, ‘Özkök Genelkurmay Başkanı olursa o zaman rahat edebiliriz... Biz onun albay olmasına bile şaşırmıştık’ dediğini iddia ediyor. ‘Şimdi mutlaka inkar edeceklerdir, ama, (...) Hoca Efendi Kur’an’a el basarak yemin etsin bakayım, böyle bir laf etmiş mi, etmemiş mi?’ diye bir yeminleşme kapısını da aralıyor.”

(Selahaddin Çakırgil, Vakit, 12 Kasım 2005)
2- “Kara Kuvvetleri brövesinden ****** figürünün çıkarılması olağandışı etkiler ve tepkiler yarattı.
TSK, ******’ü tarihten silme kampanyasına mı katıldı, kuşkusu doğdu.

TSK zirvesinin son üç yıldır izlediği yol, kuşkuların katmerlenmesinde başlıca etkendir.
Bakın neler oldu? Birinci tezkere sırasında TSK umulmadık şekilde ABD’nin Türkiye’de 65 bin asker konuşlandırmasına ve havaalanları ile limanların ABD üssüne dönüştürülmesine onay verdi.
İkinci tezkere reddedilmesine rağmen Türkiye, Amerikan’ın işgal operasyonu için liman ve havaalanlarını açtı. İncirlik izni genişletildi.
Askerimizin başına çuval geçirilmesine anlamlı tepki vermedi.

Kuzey Irak’ta kırmızı çizgiler ilan etti ama sonradan bu çizgilerin birer birer ortadan kaldırılmasına seyirci kaldı.
Annan Planı oylanırken önce karşı tavır aldı, oylamaya doğru yüz seksen derece dönüşle planı destekler çizgiye girdi.

Başbakan’ın bir defasında Genelkurmay Başkanı’na “Hocam” diye hitap etmesi gözden kaçmadı.
Sayın Genelkurmay Başkanı, 29 Ekim resepsiyonunda Van’da hukuk arayan rektörle ilgili olarak AKP yöneticileri gibi konuştu.
Ordunun ne darbe yapması, ne günlük siyasete karışması yanlısıyız.

Ama ulusal duruşunu bozması ve Cumhuriyet karşıtı iç ve dış güçleri memnun eder görüntü vermesi, bu ülkenin yurtsever insanlarını üzmektedir. Elbet ordunun içindeki ulusal çizgiye duyarlı çoğunluğu da.
(Melih Aşık, Milliyet, 11 Kasım 2005)

3- “PKK, İsviçre’de, bu ülkenin resmi makamlarının hoşgörüsüyle hayli tabanlı bir örgüt...
Nitekim, Bern Büyükelçiliğimize beklenen baskını gerçekleştiriyorlar... Türk güvenlik sorumlusu da en önden geleni vurup, öldürüyor...
Baskın yapılan yer, İsviçre Büyükelçiliğimiz... Uluslararası hukuka göre, Türk toprağı...
İsviçre makamları uyarılmış, böyle bir baskına olanak tanımamaları, alınan istihbaratlar çerçevesinde güvenlik tedbirlerini artırmaları istenmiş...
Oralı olan yok...
Büyükelçilik personeli de, binadan içeri bir terörist girince, kendini savunmuş...
Vay...Vay... Vay...
Sen misin, kendini, teröriste karşı savunan...
İsviçre, o kanlı terör örgütünü topraklarında barındırıp, destekleyen devlet, Türk büyükelçiliğini, tüm uluslararası kuralları hiçe sayarak ablukaya aldı... Elçilik binasına giremedikleri için, binaya girip-çıkan diplomatlarımızı şerefsizce taciz etti...
Öyle ki, Büyükelçi Kaya Toperi, haftalarca binadan çıkamadı...
Aynı İsviçre, işi daha da ileri götürdü, olaya adı karışan Türk güvenlik yetkilisinin ismini vermeyen, İsviçre makamlarına teslim etmeyen Kaya Toperi’yi, ‘istenmeyen adam’ ilan etti...
Derdi, elçilik basan bir PKK’lı teröristi etkisiz hale getiren memurumuzu kendi yasalarıyla yargılayıp cezalandırmaktı...
Türkiye orada teslim olmadı...
Başka bir yerde teslim oldu... Devletinin politikaları doğrultusunda büyük risk alan şerefli bir diplomat olarak Kaya Toperi’yi, geri çekti, devamında herhangi bir Avrupa ülkesinde görevlendiremeyip Güney Kore’nin başkenti Seul’e büyükelçi tayin etti...
İsviçre başta, tüm Avrupa ülkelerinin, Bern büyükelçiliğinin savunulmasından sonra neden ayağa kalktıkları, aradan yaklaşık dört yıl geçtikten sonra, elebaşının İmralı duruşmalarındaki itiraflarından anlaşılacaktı: Bütün hepsi, PKK terörünün doğrudan destekleyicileriydi!..

(Ardan Zentürk, Star, 18 Kasım 2005)
4- “Ankara, ROJ TV yayınlarını içeren kaset ve doküman paketini Danimarka Radyo ve TV Kurumu’na iletiyor.
Yayınların istisnasız tümü Türkiye aleyhine. İstisnasız tümü PKK propagandası ve Kürdistan teraneleri üzerine. Başvuru tarihi 12 Ocak 2005.Bu yayınların durdurulması isteniyor.
Danimarka kurumu 21 Nisan 2005’te Ankara’ya yanıt gönderiyor:
“ROJ TV’yi kapatmak basın özgürlüğüne aykırıdır. Kaldı ki, bu TV, ırk, dil, din ve milliyet duygularını zedelemediği gibi, insani değerleri ihlal eden yayınlardan da uzaktır.”
Doğru!.. Danimarka aleyhine, oradaki insani değerler aleyhine yayınlar yok. Sadece Türkiye’ye hakaret var, Türkiye’yi bölücü yayınlar var, tahrik var.
(Yalçın Doğan, Hürriyet, 18 Kasım 2005)
5- “Son 20 gün içinde iki ülke, birbiri ardından büyük olaylara sahne oldu.
Fransa’da varoşlarda büyük olaylar patladı.
Arabalar yakıldı, bazı binalar ateşe verildi.
Ama dikkat, patlayan bomba yok. Sadece bir ölü var.
İkinci ülke Türkiye.
Üç ayrı yerleşim biriminde büyük provokasyon ve ardından sokak olayları var.
Bir ilçede 7-8 gün arayla bombalar patlamış.
Provokasyonları terör örgütü başlatmış.
Terör örgütü bayrakları taşınmış.
Devletin oradaki temsilcilerinin, güvenlik güçlerinin aileleri başka yerlere nakledilmiş.
Birincisi, Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerinden.
Dünyanın dört bir yanına hep demokrasi dersleri vermiş.
Ama bakın, sokaklarında arabalar yakılıyor diye hemen olağanüstü hal ilan ediyor.
İkincisi, yani Türkiye ise olaylar çok daha vahim, tahrik unsuru çok daha ağır olduğu halde bölgede yeniden olağanüstü hale gitmeyi düşünmüyor.
Onun için soruyorum.
Acaba Avrupa Birliği’nin demokrasiye çok bağlı öteki üyeleri, bu iki fotoğrafı yan yana koyup üzerinde düşünmüşler midir?
Bir sorum daha var.
AB ülkeleri, yıllar boyunca olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması için Türkiye üzerinde baskı yaptı.
Ama bakıyorum, bu kadar basit sosyal olaylardan paniğe kapılıp hemen olağanüstü hal uygulamasına geçen Fransa’yı eleştiren tek ülke yok.
(Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 18 Kasım 2005)
Yakın tarihimizi en iyi bilen kişilerden, “Şu Çılgın Türkler” adlı muhteşem eserin yazarı, sevgili dostum Turgut Özakman, bir yanaşma gibi Avrupa Birliği’ne girmemize razı olanları, “Lloyd George’un çocukları” olarak nitelendiriyor. Haksız mı?..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Teslimiyetin Nedenleri
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bilgi ve Tartışma Platformu :: Kültür,Sanat ve Kitap :: Usta Kalemler :: Vural Savaş-
Buraya geçin: