TÜRKÇÜLÜĞÜN YERİ NERESİ?..
Atilla İLHAN
"Ayıptır sorması, Hitler'in (Nazilerin) Richard Wagner'e hayranlık sebebini bilir misiniz? 40'lı yıllarda, bilmem hangi gazetede okumuştum: Wagner'in opera konuları, hemen hepsi Cermenlerin Hıristiyanlık öncesi destanlarıdır: Ünlü Niebulungen Halkası, Valkyrie, Siegfried, Tanrıların Grubu! Nazi ırkçılığı, kendisini Hıristiyanlığın 'din kardeşliğinden' dikkatle ve özenle ayrı tutuyor, Cermen ırkını, öteki Hıristiyan ırkların üstünde görüyordu.
Tuhaf tesadüf, İkinci Dünya Savaşı yıllarının ırkçı/turancı 'kandaşları'da, dinle diyanetle, günümüzün 'ülkücüleri' kadar ilgilenmezlerdi; onlar için, varsa yoksa, Türk ırkı!
Söylemiştim ya, edebiyat hocam Nihal Atsız, sırasını düşürdü mü, Göktanrı'ya inanan Türklerin ünlü destanlarını (Ergenekon, Manas vb.) heyecanla anlatırdı; o da, dönemin öteki ünlü ırkçı/turancıları da (Reha Oğuz, Nurullah barıman vb.) Türk/İslam Sentezi ile uzunboylu alâkadar görünmezdi!
Bunu sinek pislemedik bir yere yazınız!
'Kandaş'dan 'ülküdaş'a geçiş.
Amerikalılar, Nazilerin aksine, 'soğuk savaş' yıllarındaki anti-komünist kampanya için, din unsurunu önemsediler ve kullandılar: 'Komünizmle Uluslararası Mücadele', basbayağı dinlerarası bir zemine oturtulmuştur. Meşhur, CIA güdümlü 'Hür Avrupa Radyosu', sık sık, Müslüman, Hıristiyan ve Musevi din adamlarını biraraya getirir; komünistlik 'belasının' neden dolayı Allah'ın iradesi ve kelamına aykırı, o yüzden 'günâh-ı azîm' olduğunu kanıtlamaya çalışırdı. Bu programlardan birkaçını, Paris'te dinlediğimi hatırlıyorum.
Tuhaf tesadüf, 'soğuk savaş' yıllarında, 'kandaş'lıktan 'ülküdaş'lığa intikal eden 'Milli Hareket'çiler de, 'Esir Türkleri' kurtarabilmek amacıyla angaje oldukları, 'Komünizimle Mücadele Cemiyetleri'nde, Müslümanlığın komünist 'zındıklığıyla' başa çıkabilecek tek çare olduğunu 'keşfetmişlerdir; işin, Pantürkist cephesi bu!' Olayı daha ilginç kılan, elbette Millî Nizam, Millî Selamet, nihayet Refah etkileri altında piyasaya sürülen Panislamist hareketin de, aynı yıllara rastlaması, aynı süreç içerisinde serpilip gelişmesidir. Sık sık söylemezler mi: "Hayat tesadüflerden ibarettir".
Ne olduysa, nasıl olduysa olmuş, Amerika'yla ('sistem'le) dolaysız temasa geçinceye kadar, Türkiye'de uygulanan laik ve demokratik öğretim düzeni de, aynı yıllarda ufak ufak rayından çıkarılarak, bu iki 'soğuk savaş' hareketinin geleceği için gerekli 'kadroların' yetiştirilmesine kalkışılmıştır: Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun 'delinmesi' İnönü Cumhuriyeti'nde başlar; buna rağmen, Bayar/Menderes dönemi hâlâ laiktir: İslam Demokrat Partisi'ni, kapatır; 'maneviyatçılığı', ezanı Arapça okutmak; 'Türkiye Radyoları'ndan, Mevlid-i Nebevi'yi, 'naklen' yayımlamaktan öteye geçemez!
Gariptir ama gerçektir; belki o da, tuhaf bir tesadüf! Ülkemizde, Türk/İslam Sentezi'ne yöneliş; her birisi, ötekinden çok daha sert '******çü' geçinen 'ara rejimler'den sonra, daha da hızlanıyor: meraklısı kurcalasın, muhakkak bulacaktır: bugün imam hatip 'tayfasından' ve 'marifetlerinden' en ziyade şikâyetçi olanlar; vaktiyle 'komünizm'e yol vermemek' amacıyla, bu okulları en çok açanlar, sonra da onları liseye çevirenlerdir: merkez sağ/merkez sol 'siyaset esnafı'!
Amerikan kaşığıyla yenir mi?
Günümüzde, 19. yüzyıl 'Türkçüleri'nin devamı olmak iddiasındaki Milli Hareket 'tayfasının', tarihe anti-emperyalist tavırlarıyla intikal etmiş o şanlı öncülerinin -İsmail Gasprinskiy'lerin, Yusuf Akçura'ların, Zeki Velidof'ların, Emin Bey Resulzade'lerin, Ahmet Agayef'lerin, Sultan Galiyef'lerin, Mollanur Vahidof'ların, Ziya Gökalp'lerin aksine- kendine dindar bir taban araması, besbelli bu 'yetiştirme' mantığı ve bunun sonucu olan 'propaganda' ortamından doğmuştur.
'Yeni Dünya Düzeni', 'soğuk savaş ortamı'ndan farklı: 'Sistem', nasıl görmüyorlar ki, 'Şeytanın İmparatorluğu' olarak artık komünizmi ve komünistliği değil, düpedüz ve apaçık olarak Müslümanlığı ve İslam köktenciliğini koymaktadır. 'Türkçüler', bağımsız kalmış Türk Cumhuriyetleriyle, Gasprinskiy'in anladığı manada ve düzeyde, Türklerarası bir dil, kültür ve işbirliği arayacak yerde, onları panislamizme kaydıracak olan bir tutum tutarlarsa, 'sistem'e oranla bu defa 'kötü tarafta' olacaklar! 'Sistem' siyası ağırlıklı bir Türk/İslam Sentezi'nden hiç hoşlanmadığını, her dakika belli ediyor. Yapılmak istenen, 'yanlış' bir tutumun, başka bir 'yanlışa' düşmesi!
Doğru tutuma göre işin kötüsü, kıyısından değinip geçtiğim gibi Türk/İslam Sentezi'nin 'ileriye açık' bir ivme gücünün olmaması! Çünkü o sentez, elbette 'ümmet dönemi' sentizidir; artık her biri kendi koşulları içinde Türk fakat ayrı millet olan öteki Turan halklarını dolaysız olarak değil, ancak dolaylı olarak ilgilendirecektir: Anadolu'daki Batı Türkleri, Doğu Türkistan'daki Kırgızların gerçekleştirdiği Türk/İslam Sentezi'yle ne kadar ilgileniyorsa o kadar! Yeni Dünya Düzeni döneminde, taze Türk Cumhuriyetlerinin kazandığı 'bağımsızlığı' emperyalist 'sistem'in saldırısından koruyabilmeleri, her şeyden önce klasik ümmet sentezlerinden birer ulusal kültür sentezi çıkarabilmelerine bağlıdır, bunun yolu da klasik gelişme şemasına göre laiklikten ve demokrasiden geçer.
Milli Hareket, bana kalırsa günümüzde dindar taban arayacağına, bir kere önce Türkçülerin hatıralarına sadık kalmak, geleneğini sürdürmek için, İkincisi Türklerarası dil, kültür ve işbirliğini gerçekleştirmenin yolu, laik, demokratik ve anti-emperyalist 'köprüden' geçtiği için kendisine aşırı ve 'ümmetçi' sağda değil laik, demokratik ve anti-emperyalist solda bir yer aramalıdır, ceddine yakışan yer orasıdır!
Alman ya da Amerikan 'kaşığıyla', 'Türkçülük' pilavı yenir mi?