Ne yapmalıyız? Evet, bu soru artık her vatansever Türk’ün aklında. Gelen e-mektuplar, ayrıca e-öbeklerinden gelen yazılar, bildirimler hızla artıyor ve yoğunlaşıyor. Niçin? Çünkü “küresel kıraliyetçi”lerin iki binli yılların başlarında “tek dünya devleti”, -aslında o lâfa da inanmayın-, tek dünya kıraliyeti hâkimiyetinin kurulması faaliyetleri, Avrupa’sı, Amerika’sı dâhil, dünyanın pek çok yerinde iyice hızlandı. Irak’ın işgali (ondan önce Balkanların, sonra Afganistan’ın (yâni Güney Türkistan’ın), Irak bahanesiyle Kuveyt, Ürdün, ve Suudî Arabistan’ın işgali de o çizelgeye göre gerçekleştirildi. [“Suudi Arabistan’a, “Vahabistan” demek daha doğru olur; Osmanlı Türk Devleti’ni ve İslâm Dünyası’nı parçalamak için 1750’lerde orada İngiliz casuslarının kurup başına câhil ve kibirli Abd-ül Vahap hocaefendiyi koydukları sahte Müslüman mezhebi Vahabîlik. Yirminci yüzyıl başlarında Hicaz vilâyetimiz İngilizlerce işgal edilince, kurdukları kukla kıraliyetin başına işte o Vahap Hocaefendi’nin torunlarını koydular.]
Öte yandan, Avrupa, Amerika ülkelerinde anayasalar, kişisel özgürlükleri, yasal hakları güvence altına alan kanunlar hiçe sayılıyor. Olanlara karşı çıkanların defteri sessiz sedasız dürülüyor, susturuluyorlar. Avrupa ülkelerinin ulusal dillerini yok etme tedbirleri, Avrupa halklarının, hattâ hayli sayıda ileri gelenlerinin haberi bile olmadan alınıyor. [Daha öncelerden başına dil çorabı örülmüş İrlanda hâriç, Avrupa ülkeleri bizden geride. Türkiye’de çok şükür Tarzanca musibetinin nedeni ve fâilleri anlaşılmaya başlandı. Avrupa’nın uyanması daha birkaç yıl sürecek (‘size de yaparlar haa’ diye kendilerini Avrupa toplantılarında beş yıl önce ikaz ettiğimiz hâlde).] Kim yapıyor bunları? Kim olacak? Küresel kıraliyetçilerin o ülkelerdeki kuyrukları gizli cemiyet üyeleri. [Neyse ki işin bu faslını Avrupa’da, Amerika ülkelerinde de bilenler artık çok; neler yapıldığını ancak sonraları fark etseler de…]
Ama küresel Kıraliyetçiler herhalde en çok Türkiye’de el altından becerdikleri, topsuz tüfeksiz içinden işgal marifetleriyle övünüyorlardır. Gözünüzün önüne hele bir getirin: Bizim kodamanlar onlara sırnaşıp yaltaklanıp dururken onlar içlerinden pis pis gülüyorlardır. Haber aldık ki en son, “Sevr yasaları da” Meclis’ten geçirilivermiş. Geçen dönemde gelen ve topraklarımızı yabancılara teslim eden yasa tasarılarının Meclis’te, tasarı metni bile görülmeden imzalanıverdiğini duyuyorduk. Bu %85 çoğunlukla getirilivermiş dönemde de milletvekilleri öyle mi yaptı? (Muhalefetle birlikte mi?) Yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nın tasfiyesi meâlindeki yasaları bile bile mi oylayıp imzalayıverdiler? Allah Allah! İşe bak sen. Millet bu zevâtı “Müslüman’dırlar; dinleri bütündür” diye seçmedi mi? Peki Müslüman bir ülkeyi “gâvur”a kendi eliyle teslim etmenin neresi Müslümanlık?
Ey Müslüman Türk milleti! Sana ne oldu böyle? 65 yılda küresel Kıraliyetçiler yerli kuyrukları ile seni bu hallere (ve böyle gıksız) bu kadar kolay mı sokacaklardı? Ne mi yapmalıydınız? Ufak tefek çıkarlarını düşünerek oy vermeğe varsın da, oy verdiklerin, ülkeni düşmana sessizce teslim ederken yok musun? İnsan şehit, gazi dedelerinden, atalarından utanır. Hadi bakalım, her ilde herkes oy verdiklerine ahret sualleri yağdırsın; hesap sorsun. Başka her hangi bir ülkede olsa bu tıynetteki seçilmiş takımı kendi seçim bölgelerine gidemez olurlar; her gittikleri yerde yuhalanırlar. Beklenecek şahsî menfaat mi kaldı? Bu tereddüt hâlâ ne için?
Artık beklenecek vakit yok. Yoldaki âkibeti millet de görüyor. Gençliğin de, yerli, yabancı misyonerlerin, eğitim adı altında iyice kaşarladığı kayıp takım hâriç, pek çoğu uyandı. Uyananlar hâlâ sanal Holivut âleminde uyayan gafilleri uyandırıyor. Kitlesel hareket güçleniyor.
Ey Millet! Benim temiz yürekli saf halkım. Devlet kapılarında, bakanlık koridorlarında on yıllarca, ufak tefek kişisel çıkar talepleri, hademelik işi için iltimas, veya yerel küçük menfaatler için hemşeri kafileleri, seçmen kuyrukları hâlinde bekleşir dururdun ya, demek toplu harekete, mercilere, seçtiklerine ses duyurma usüllerini pekalâ biliyorsun? Hadi bakalım, şimdi de bu alışkanlık ve becerilerinizi Türk Milleti’nin bekası, yâni senin ve çoluk çocuğunun daha da korkunç âkıbetlere, katliamlara mâruz kalmaması için, ve binlerce yıllık geçmişten beri gelen bu Türk Devleti’nin âlî menfaatlaeri için devreye sokun. İl il, hemşeri hemşeri toplanın, Ankara’ya kalabalık kafileler hâlinde gidin. Seçtiğiniz milletvekillerine, hemşeriniz bakanlara: “Biz sizi ülkeyi teslim edesiniz diye mi seçtik” deyin. Vatan için, Hak için, Halk için, Müslümanlık adına deyin, ******çülük adına deyin, ne derseniz deyin, ama toplu hâlde sorumlulardan hesap sorun. Kahvelerde saatlerce pişpirik oynamaktansa, o kahvelerde topluluklar oluşturun, tartışın; uyanın, uyandırın; Ankara kafilelerine katılamayanlarınız, seçtiklerinizi, telefon, belgeçeker (faks), elektronik e-posta yağmuruna tutun. Anlasınlar ki karşılarında şanlı Türk Milleti var, ve o Millet hesap soracak.
Evet, size artık biraz sitem de ediyorum. Ama gönlümün derinliklerinde kesinkes biliyorum ki sen hâlâ o şanlı Türk Milleti’sin. İçerdeki, senden yana görünmüş, ama ‘gaflet, dalâlet, ve hattâ hıyanet’ içinde seni, vatanını, dilini, dinini, şerefini satmışlara yüce varlığını hatırlatacak, onlara “DUR!” diyeceksin. Ve senin insaflı, ama tâviz vermez toplu hareketin çığlar gibi büyüyecek. Dış düşmanların, “Türkler uyanıyor” diye korkulu rüyası olacaksın. Seni nasıl içinden sessizce fethettilerse, senin İkinci Kurtuluş Savaşı’nda sessiz , için için yanan dağlar gibi başlayacak. Başladı bile! Ey hain şerefsiz, vatansız takımı haberiniz ola! Siz ne kadar debelenirseniz debelenin: Nihâî ZAFER bizim, yâni, hiç şüpheniz olmasın, BÜYÜK TÜRK MİLLETİNİN OLACAK!