Ölümde bile farklı muamele
TÜRKİYE’de her şey "adamına göre" olur. Gerçekleri görelim. Ecevit olayı bunun somut göstergesi. Devlet adamı ölür, hemen ardından ailesinin veya başkalarının bastırmasıyla, yasa ve kararname çıkarma yöntemiyle özel gömülecek yeri belli olur.
Kararnamelere Turgut Özal ve başkalarını örnek verebiliriz. Ankara’da eski cumhurbaşkanları ile Milli Mücadele komutanlarının gömülü olduğu devlet mezarlığı var. Özal öldüğünde cumhurbaşkanı idi. Belki vasiyet etmişti, bilemiyorum. Ölümü sonrasında Semranım burasını istemedi!
Derhal kararname çıkarıldı ve Turgut Özal için İstanbul’da anıtmezar yaptırıldı.
Geçmişte aynı olayı Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın yine İstanbul’daki anıtmezarları için yaşamıştık. Onların da anıtmezarları için kararname çıkarılmıştı.
İnönü ölümünden sonra Anıtkabir’e gömüldü. Elbette öyle olmalıydı.
Alparslan Türkeş için yine Bakanlar Kurulu kararnamesi ile Ankara’da anıtmezar yaptırıldı.
Turgut Özal’ın kardeşi Yusuf Bozkurt Özal yine kararname ile Süleymaniye Camii’nde şeyhinin ayakucuna gömüldü. Danıştay bu kararnameyi iptal etti, yargı kararı uygulanmıyor.
Eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar vasiyet etmişti, ölümü sonrasında Gemlik’te kendi köyüne gömüldü. (Ancak Bayar öldüğünde devlet mezarlığı yoktu.)
Süleyman Demirel’in vasiyeti var, Allah gecinden versin, İslamköy’de gömülecek. Genel tablo böyle.
***
Bu hafta yeni bir yasa çıkacak ve eski başbakanların da Ankara’da devlet mezarlığına gömülmesi sağlanacak. Bu haktan kimler yararlanacak? Bugün hayatta olan eski başbakanlar.
Bülend Ulusu, Necmettin Erbakan, Yıldırım Akbulut, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan...
Ve şimdi Bülent Ecevit.
Rahşan Hanım’ın isteği, eşinin evlerinin karşısındaki ormanlık alana gömülmesi ve orada görkemli bir anıtmezar yapılmasıydı. Sonra kendisi de oraya gömülecekti. Devlet mezarlığı için ne düşündüğünü, içine sindirip sindirmediğini bilemiyoruz. Ancak Bülent Ecevit oraya gömülürse, kendisi vefat ettiğinde ayrı düşecekler. Rahşan Hanım bunu içine sindiriyor mu, onu da bilemiyoruz.
***
Burada benim ve pek çok kimsenin yadırgadığı bir konuya da değinmek istiyorum. Anımsayınız, geçtiğimiz 17 Mayıs günü Danıştay baskını gerçekleşmiş ve Danıştay üyesi Mustafa Yücel Özbilgin öldürülmüştü. Türkiye ayaktaydı. Cenaze töreni için birkaç gün beklense, Ankara’ya yüz binlerce insanımız sel gibi akacaktı.
Ailesi, cenazenin hemen ertesi gün kaldırılmasını istedi. Hiçbir hazırlık olmadan yapılan cenaze törenine yine de 70 bin kişi katıldı ve hükümeti protesto etti.
Rahşan Hanım’a bakıyoruz! Ecevit pazar gecesi vefat ediyor. Hanımefendi eşinin cenaze töreninin altı gün sonra, önümüzdeki cumartesi günü yapılmasına karar veriyor. Gerekçe:
O tatil gününde kalabalık kitleler gelmeli ve laiklik gösterisi yapılmalı imiş.
Gerçi kendileriyle laiklik anlayışımız epeyce farklıdır da, ben cumartesi günü gerçek anlamda laiklik gösterisi yapılacağından biraz kuşku duyuyorum...
Çünkü yaşamının son yıllarında Ecevit epeyce değişmişti! Örneğin Fethullah Gülen ve cemaati ile ilginç bir yakınlaşma sergiliyordu. Karşılıklı övgüler birbirini izliyordu.
"Padişah Vahdettin hain değildi" gibi sözler söylemeye başlamıştı.
1999 yılında milletvekili seçilen ve Nazlı Ilıcak ablasının kolunda yemin töreni oturumu için Meclis’e türbanlı gelme cüretini gösteren ABD vatandaşı Merwe Kawakcı’ya Meclis’i dar eden Bülent Ecevit, artık eski Ecevit değildi.
Bugünkü iktidarı oluşturanlar gibi o da değişmişti! Tek istisna, hastalanmadan önceki son gününde Özbilgin’in cenaze törenine katılmasıydı.
Ben önümüzdeki cumartesi günü düzenlenecek cenaze töreninde laiklik gösterisinden çok, kendisinin son zamanlardaki söylemlerinden yola çıkan laiklik karşıtı kitlelerin alanları doldurmasından endişe ediyorum.
İnşallah yanılırım. Belleklerde ve yüreklerde yer eden "Karaoğlan" kavramı o gün inşallah tersyüz edilmez.
Eğer edilirse, sorumlusu Rahşan Hanım olur. Aynen Rahşan affında olduğu gibi!