Emin ÇÖLAŞAN
ecolasan@hurriyet.com.trAB masalı biterken
ÖZELLİKLE AKP iktidarı döneminde bizi AB masalı ile uyutmaya kalkıştılar. Önce başarılı da oldular. Bütün olanakları kullanıp insanlara umut pompaladılar.
"AB’ye gireceğiz, demokrasi gelecek, insanımız refaha erecek. Vatandaş pasaportunu cebine koyduğu gibi soluğu Avrupa’da alacak, türban serbest olacak!.."
Tamamı yalandı. AB’nin bizi asla almayacağını çok iyi biliyorlardı. Ancak AB’nin, iktidarın işine gelen çok önemli bir koşulu vardı.
Asker söz sahibi olmaktan çıkarılacak, devre dışı bırakılacak.
AB masalına bizimkilerin en büyük sarılma nedeni buydu. Asker devre dışı kalınca istedikleri gibi at oynatacaklar, gerici kadrolaşmayı rahatça sürdüreceklerdi. Dikensiz gül bahçesi böyle yaratılacaktı.
Fakat bu süreçte ilginç gelişmeler oluyor, bazı AB ülkelerinden Türkiye için "istemezük" sesleri yükseliyordu. Acı gerçekler ortaya çıkıyordu.
Bazı AB ülkeleri Türkiye’de teröre destek veriyor, ülkenin bölünmezliğine karşı tavır koyuyor, fikir ve ifade özgürlüğü adı altında bu kesimlere destek oluyordu.
Ancak işler bununla da kalmıyordu. Yasalarımız onların istediği doğrultuda değişmeliydi. Kıbrıs elden çıkarılmalıydı. Asker tamamen susmalıydı. Serbest dolaşım asla olmayacak, vize olayı sürüp gidecekti.
* * *
Bizim iktidar bunların kapılarında elpençe divan bekledi, ne istedilerse verdi, kabul etti. Fakat son aylarda jetonları düşmeye başladı.
Gördüler ki, AB doymak bilmez bir canavardır, ne verseniz doyması söz konusu değildir.
Toplumdan sesler, protestolar yükselmeye başladı. Toplum bu işin içyüzünü, nasıl kazıklar yediğimizi görmeye başladı.
Övünmek gibi olmasın, bu süreçte bizlerin de önemli katkısı oldu. Kitleleri uyandırdık, işin sonunu gösterdik. Ne dedi isek aynen çıktı. En ufak bir yanılgımız bile olmamıştı.
Ben şahsen hep şunu yazdım ve söyledim:
"AB’ye adam gibi, onurumuzla gireceksek evet. Ama böylesine hayır."
Şimdi geldiğimiz noktayı herkes görüyor. Doymak bilmeyen canavara ödün üstüne ödün veren, onların istediği yasaları tek tek çıkaran, kapılarında yalvarıp yakaran hükümet bile gerçekleri gördü.
Örneğin bu nedenle, Türkiye’de kıyamet kopacağı için Kıbrıs’ın satışı yapılamadı.
AB’den gelen aşağılayıcı, onur kırıcı davranışlar artık hükümeti de rahatsız etmeye başlamıştı.
Son Ali Babacan olayı bunun somut örneğidir. Düşünün, Türkiye Cumhuriyeti devletinin diplomatik kırmızı pasaport taşıyan bir bakanının üstü, bir AB ülkesi olan Danimarka’da aranmak isteniyor!.. Özür dilemek bu hakareti değiştirir mi?
Bunların olacağı elbette belliydi. Zaten her gün yüzlercesi oluyor, her gün yüzlerce vatandaşımız vize kuyruklarında ve sınır kapılarında bunlar tarafından aşağılanıyor. Ama onları duyan yok, gören yok.
* * *
Şimdi yapılan anketlerde hep aynı sonuç çıkıyor. "Türk milleti AB umudunu yitirdi!" Umut zaten yoktu.
Sadece bir masal vardı, o sona erdi.
Dahası, ülkemizdeki en hızlı AB savunucuları bile artık dönmeye, "Eyvah, ne yapsak" diye hayıflanmaya başladı.
Bu iktidar AB kapılarında yalvardı, rica minnet etti. Ülkemizin onuru ayaklar altında çiğnendi. Küçücük Kıbrıs Rum Kesimi bile bize posta koyabildi. AKP iktidarı bunların hepsini sineye çekmedi mi?
Belki aklınıza şu soru gelebilir: "İyi ama AB bizimle niçin bu kadar ilgileniyor? Niçin kestirip atmıyor?"
Yanıtı çok basit...
Çünkü bütün dünya gibi, AB de bizim 75 milyonluk kocaman bir tüketim pazarı olduğumuzu biliyor ve sırtımızdan büyük kazanç elde ediyor. Siz olsanız böyle doymamış bir pazarı ani darbelerle elden mi kaçırırsınız, yoksa kuşu kafeste mi tutarsınız!
Kuş kafeste olacak ki, yeri geldiğinde okşayın, yeri geldiğinde aşağılayın, ya da biraz mama verin...
Ve size muhtaç olduğunu hep bilmesini sağlayın.
Kıbrıs’ı satsalar, ülkeyi bölseler, Türk ordusunu tümüyle tasfiye etseler bile AB’nin bizi almayacağı kesinleşti.
20 yıl, 50 yıl sonra ne olur? Ben bugün ve önümüzdeki birkaç yıl için konuşuyorum, ötesini bilemem.
İktidarın topluma yaptığı AB takviyeli uyku ilacı şırıngasının suyu tükendi, masal bitti. Oyları sürekli düşen AKP masalıyla birlikte!