Teşekkür... Teşekkür
SEVGİLİ okuyucularım, dünkü "Gazetecilikte 30 Yıl" başlıklı yazımı okudunuz. 30 yılımın hesabını bir yazıya sığdırmaya çalıştım. Sabah gazeteye geldiğimde ve sonraki saatlerde karşılaştığım manzara karşısında gözyaşlarımı tutamadım.
Bazılarında ise güldüm. İşte Uğur Dündar ve Arena ekibinin gönderdiği çiçekteki kart:
"Nice 30 yıllara. Sen çalışmaya devam et ki, biz işletmek için başkasını aramayalım! Sevgilerimizle."
Binlerce e-posta mesajı, faks ve telefonlar...
Ve çiçekler...
Bunların en azından yüzde 99.9’u hiç tanımadığım Hürriyet okurlarından, yani sizlerden.
Bir gazetenin okurları, o gazetenin bir yazarına böylesine sahip çıkar mı? Aralarında böylesine bir gönül bağı oluşmuş olabilir mi?
Ben bu duyguları sizlerle her gün yaşıyorum. Ama dün, bu olay doruk noktasına ulaştı.
Belki de bu açıdan dünya rekorları kırıldı.
Aranızda bu yazdıklarıma belki inanmayanlar olabilir. Belki bazıları bana "abartıyorsun" diyebilir. Gelen bütün mesajların çıktısını alıyorum ve biriktiriyorum.
Kim isterse, kim inanmazsa, dün önüme yağan binlerce faks ve e-posta mesajlarını okutmaya hazırım. Hem gelip bir çayımı içerler, hem de hepsini tek tek okurlar.
* * *
Sevgili okuyucularım, dün 30. yılımda bana gerçekten de, dört dörtlük bir gün yaşattınız.
Hayatımın en mutlu, en görkemli günlerinden biriydi.
Önümde tomarlarla biriken mesajların hepsini saatler boyu okudum, duygulandım. Çoğunda gözlerim yaşardı. Düşünün, okurunuz size hitaben "aslanların aslanı" diye yazıyor. Siz olsanız ne yaparsınız?
Türkiye’den gelenler dışında, ABD, Almanya, tüm Avrupa ülkeleri, Hindistan, Kazakistan, Rusya, Avustralya, Kanada, Çin, Nijerya ve daha pek çok ülke var.
Beş kıtadan arayanlar, yazanlar, kutlayanlar...
Size tek tek yanıt vermem hiçbir zaman mümkün olmuyor. Dünküler için de öyle. Onları okumak saatler aldı. Bugün de devamını okuyacağım.
Bunlar Hürriyet gibi Türk basınının amiral gemisi olan gazetede yazmanın da sonuçları.
* * *
Sırası gelmişken değineyim. Bizim gazetede aramızda bazen fikir ayrılıkları çıkar. Dışarıdan kaynaklanan dedikodular yoğunlaşır. Sonra bu konuları aramızda konuşarak çözeriz, gideririz... Ve hep birlikte şuna inanırız:
"Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner."
Biz geçmişin nice "siyasetçi güçlülerini" biliriz ki, her biri zamanında ülkemizi yönettiler! Ama şimdi unutuldular ve sokakta başları eğik dolaşıyorlar! Kimi hesabını yargı önünde veriyor, kimi kaybolup gitti! O anlı şanlı, afralı tafralı ve son derece havalı siyasetçilerin günümüzde esamisi bile okunmuyor.
Hayatta bir söze çok inanmışımdır ve doğrudur:
"Ne oldum deme, ne olacağım de."
Hayat, ülkeyi yönetirken hep orada kalacağını, o makamların hep kendisinde olacağını düşünüp sonradan hayal kırıklığına uğrayanlarla doludur!
* * *
Dün bana mesaj gönderen, arayan, çiçek yollayıp kutlayan ve hayatımın en duygulu günlerinden birini yaşatan siz sevgili okurlarıma, gazeteci arkadaşlarıma, dostlarıma ve arkadaşlarıma tek tek teşekkür etmem mümkün olmadı.
O görevimi bu yazıyla yerine getirmeye çalışıyorum ve hepinize sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.
Bizler, -ben Hürriyet yazarı, sizler de amiral gemisinin okurları olarak- inşallah daha nice yıllar birlikte olacağız ve birbirimize güç vereceğiz.
Yeter ki Allah sağlık versin, yeter ki Allah bizi kimselere muhtaç etmesin, mahcup etmesin, doğru bildiğimiz yoldan saptırmasın.
Emin Çölaşan