ÖNCELİKLİ ÜSTÜNLÜK DOKTRİNİ VE IRAK SAVAŞI
Sevgili okurlarım, bir yazarın en önemli beslenme yolu okumaktır.
Tabii günümüzde okumadan yazan çok kişi var ama, böylelerine "yazar" demek çok olanaklı değil.
Bugün sizlerle son günlerde okuduğum iki makaleyi paylaşmak istiyorum.
Birinci makale TIME dergisinde John F. Dickerson imzasıyla Washington kaynaklı olarak yayınlanan bir yorum.
İkinci makale Milliyet'te Güngör Uras'ın bir yazısı.
Sanıyorum bu iki makaleden yapacağım iki küçük alıntıya bakıldığında önümüzdeki günlerde Dünya'nın ve Türkiye'nin karşılaşacağı sorunları çok açık ve net bir biçimde algılamak olanağı ortaya çıkacak.
Önce Dickerson'un yorumundan bir alıntı yapacağım.
TIME dergisinin 16 Aralık 2002 tarihli sayısının 80'inci sayfasında yayınlanan yorumuna "Yetkisi ve gücü olan bir adam" (A man with a mandate) adını vermiş Dickerson.
Yazının üstüne Savunma Bakanı Rumsfeld, Dışişleri Bakanı Powel ve Başkan George W. Bush'un birlikte göründükleri bir fotoğraf konmuş ve altına da: "Tam kontrol. Bush takımı yeni güçlerini kullanacak" yazılmış.
Yazı esas olarak Bush'un 2000'deki seçimlerde oy çoğunluğu olmadan Başkanlık koltuğuna oturmuş bulunmasına karşın, Aralık 2002 seçimlerinde hem Kongre'de hem de Senato'da çoğunluğu kazanarak artık tam yetki ve güç (mandate) sahibi olduğuna ve bundan sonra, özellikle 2004 seçimleri konusunda ne yapacağına ilişkin bir yorum.
Yazar, Irak savaşının, Amerika'nın yeni dış politikasının ilk sınavı olacağını söylüyor.
Bazı iç politika sorunlarına da değindikten sonra, Bush'un 2004 seçimlerindeki başarısının Irak'ta ve ekonomide "hızlı bir zafere" bağlı olduğunu belirterek yorumunu bitiriyor.
Benim sizlere aktarmak istediğim bölüm, Dickinson'un "Amerika'nın yeni dış politikasını" tanımladığı cümle:
Dickinson Irak'ta sınava tabi tutulacak olan bu yeni dış politikayı iki sözcükle özetliyor "Preemptive preeminence".
Kabaca "Öncelikli üstünlük" diye çevirebileceğimiz bu kavramı da şöyle tanımlıyor:
"Birleşik Amerika'nın tek ve biricik süper güç olarak kalmasını ve algılanan tehditlere karşı hızla müdahale etmesini öngören (söyleyen) doktrin".
Evet Dickinson'un 14 yaşındaki ortalama bir Amerikalı'nın bile anlayabileceği açıklıkla tanımladığı (çünkü Time dergisi bu ilkeye göre hazırlanır) ve bizlerin genellikle "Bush'un yeni doktrini" diye nitelediğimiz yeni Amerikan dış politikasının temeli bu:
Amerika'nın dünya üzerindeki tek ve biricik süper güç olarak devam etmesini ve algılanan tehditlere karşı hızla müdahale etmesini öngören "öncelikli üstünlük" doktrini.
Şimdi Güngör Uras'ın 27 Aralık 2002 tarihli Milliyet'teki "Savaş faturamızı kimse paylaşmaz" başlıklı makalesine geliyorum:
Devlet Planlama Teşkilatı'nda uzun yıllar uzmanlık yaparak önemli bir devlet ve planlama deneyimi sahibi olan, sonradan İstanbul'daki en büyük holdinglerin en üst düzeylerinde yöneticilik yaparak bu deneyimine bir de özel kesim birikimini ekleyen, hem Dünya hem de Milliyet gazetelerinde ekonomi yazarlığını sürdüren Uras, bu makalesinde esas olarak Amerika'nın dış yardımı için Kongre kararlarına gerek duyulduğunu ve bunu sağlamanın hiç de kolay olmadığını, Kerkük petrollerinden Türkiye'ye pay verilmesinin çok zor olduğunu, savaşın doğrudan doğruya Türkiye'nin ekonomisini olumsuz etkileyeceğini, Türkiye'nin ekonomisini yöneten IMF'den ise bu konularda hiçbir ses çıkmadığını ve sonunda faturanın tamamen bizim tarafımızdan ödeneceğini söylüyor.
Uras makalesini "Faturanın tamamını biz ödeyeceğiz. Savaş faturasını, kimse bizimle paylaşmaz." diyerek bitiriyor.
Bilmem bu iki makale size düyanın ve Türkiye'nin geleceği hakkında bir fikir veriyor mu?
EMRE KONGAR
www.kongar.org