ATATÜRKÇÜLÜK VE AVRUPA BİRLİĞİ
Bütün büyük inanç ve düşünce sistemleri bölünür ve parçalanır.
Çünkü bu sistemlere göre yapılan siyasal uygulamalar, toplumdan topluma, zamandan zamana farklılıklar gösterir.
Bütün tek tanrılı dinlerin, Marxizm gibi bazı devletlerin kuruluş ideolojisi olarak kullanılmış düşünce sistemlerinin ve kurucu ya da büyük devlet adamlarının kendi adlarıyla anılan "izmlerin" yazgısı, bölünmek, parçalanmak ve tabii bu süreç içinde özgün niteliklerinden saptırılmak, kaçınılmaz olarak da yozlaştırılmaktır.
Dinlerin içindeki mezhepler, Marxizm adına yapılan değişik uygulamalar, Arjantin'de Peronizmin, Türkiye'de Kemalizmin çeşitli ve kimi zaman çatışan yorumları, hep bu çerçevede ortaya çıkan farklılıkları yansıtır.
Demokrasi adına bile, kimileri demokrasinin ruhuna ve özüne uygun olan, kimileri ise bütünüyle bu ruh ve öze aykırı olan birbirinden çok farklı uygulamalar tarih sahnesinden hiç de eksik olmayan örneklerdir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan ******'ün düşünce ve eylemleri de genel olarak ******çülük ya da Kemalizm adıyla anılır.
Kimileri, kendi öznel yargılarını ve yorumlarına dayanarak Kemalizm ile ******çülük arasında bir ayrım yaparlar:
Bu ayrımın en yaygın olanı, Kurtuluş Savaşı dönemindeki eylem ve düşünceleri Kemalizm, Cumhuriyet kurulduktan sonra gerçekleştirilen devrimleri ise ******çülük diye nitelemektir.
Bir başka yaygın yorum ise Kemalizmi anti emperyalizm, ******çülüğü ise Batılılık olarak nitelemek ve ayırmaktır.
Ben bu ayrımlara katılmıyorum.
Bence, Kemalizm ve ******çülük aynı şeylerdir ve çağdaş uygarlığa erişmek için önce bu uygarlığın boyunduruğundan (sömürgesi olmaktan) kurtulmayı sonra da ona erişmek üzere toplumsal, siyasal, ekonomik, hukuksal ve kültürel devrimlerin gerçekleştirilmesini kapsar.
Tabii Türkiye'de kimse benim bu tanımıma ve anlayışıma katılmak zorunda değil.
Ben aynen farklı din ve mezheplere olan inançlara duyduğum saygıyı benimkinden farklı ******çülük inançlarına da göstermekten yanayım.
Tabii onlara saygı göstermekle birlikte yine de yukarda yaptığım tanımın tarihe ve gerçeklere en uygun, dolayısıyla en doğru tanım olduğunu düşünüyorum.
Benimkinden farklı, dolayısıyla bana göre yanlış olan ******çülük anlayışlarını da saygıyla karşılamamın nedeni demokrasidir.
Türkiye Cumhuriyeti gibi inanılmaz bir devrim mucizesini gerçekleştirmiş bir dâhînin düşünce ve uygulamalarını, demokratik olarak gelişen bir toplumda tek bir yoruma bağlamak olanaksızdır.
Mustafa Kemal ******'ün kurduğu bu devlet, demokratik bir yapıyı öngördüğü için, bu yapı içinde yaşayan herkes, onu istediği gibi yorumlamak, sevmek veya sevmemek hakkına sahiptir; demokrasiyi tahrip etmemek koşuluyla, bu onların en önde gelen demokratik özgürlüklerinden biridir.
Çok partili demokratik düzene geçildikten sonra, bu hakka sadece 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbe dönemlerinde ambargo konulmuş, üstelik bana göre, topluma yanlış ve yanlış olduğu için de ******'ü ve ******çülüğü yıpratan bir ideoloji "******çülük" adı altında empoze edilmek istenmiştir.
Şimdi gelelim benim anlayışıma göre, ******çülük açısından Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin nasıl görülmesi gerektiğine:
******'te (ya da ******çülükte) üç şey çok belirgindir:
1. Hedef çağdaş uygarlıktır.
2. Çağdaş uygarlığa erişmek için onun boyunduruğundan kurtulmak gereklidir.
3. Çağdaş uygarlığın devletler ailesiyle, ancak eşit koşullarla etkileşim kurulabilir.
Bu ilkelerden çıkan sonuç çok açıktır: Türkiye, Avrupa Birliği'nin üyesi olmalıdır; ikinci sınıf bir ülke olarak değil, eşit koşullarla.
******çülük, AB yolunda bir engel değil, bir yol göstericidir.
EMRE KONGAR
www.kongar.org