SÖYLEŞİ ATTİLA İLHAN
'Besle Kargayı, Oysun Gözünü!...'
Hangimiz bilmiyor? 'Genç' Cumhuriyet' in, 'işadamı' üreten 'kuluçka makinesi', İş Bankası olmuştu: biri nisbeten 'sivil', öbürü daha çok 'otoriter', sonraki iki '******çülük' ün de, doğma sebebi! İnönü/Peker 'takımı', otoriter devlet kapitalizmi anlayışıyla, 30'lu yıllarda hüküm süren 'totaliterliğe' yakın sayılırlardı; Bayar, Şükrü Kaya, Dr. Aras 'takımı', daha gevşek ve 'sivil' bir 'liberalliğe'!
İkisi de, Müdafaa-i Hukuk Doktrini' nin 'özlediği' Mazlum Millet kalkınmasına uygun sayılamazdı; sonraki yılların 'tatbikatı', bunu göstermiştir: Gâzi' nin vefatını müteâkip, o iki '******çülük' ün ikisi de, -önce İsmet Paşa, sonra Celâl bey- tasarladıkları 'kalkınma' politikalarını uygulama imkânını, buldular: neresinden bakılsa, 1938/1950 dönemi ( '40 Karanlığı' ), handiyse 'totaliter', bir devlet kapitalistliği olmuştu; 1950/1960 dönemiyse, 'bağımlı' bir liberallikle, yanlış bir 'Küçük Amerika' rüyası!
Oysa Celâl bey, İktisat Vekili iken, palazlandırmaya uğraştığı 'sera burjuvazisi' nin ne 'mal' olduğunu bilmiyor muydu? Bakınız, 1936' da, Endüstri Kongresi' nde, ondan nasıl yakınmıştır:
''...eğer sadece memleketin sanayileşmesini ve milletin muhtaç olduğu refahı, bazı hususi teşebbüslere ve bu teşebbüslerin dayandığı sermayeye bırakmak lâzım gelirse lâakal (en az) iki asır daha intizar (beklemek) devresi geçirmekliğimiz lâzımdır. Hususi teşebbüs nedir? Hususi teşebbüse nasıl revaç vermek lâzım gelecektir?..''
''...Açık söylememe müsaadenizi rica edeceğim. Gördük ki bunlar üç kısma ayrılıyorlar. Birinci kısım, muayyen sahalarda yerleşmeyi, münhasıran kendi zaviyelerinden (açılarından) kârlı gören, yabancı sermayeye paravanlık edenlerdir...''
''...ikinci kısım hükümet her yerde fabrika tesisini arzu ediyor, biz bugün müsait görülen bir saha için müsaade alalım, bir sermâye gibi elimizde bulunsun, üzerinde spekülâsyon yapalım düşüncesini güdenlerdir...''
''...üçüncü kısım ise, memleketin ulusal ekonomi icapları nazara alınmaksızın, büyük alâkasını ve devletin yüksek himâye tedbirlerini, kendi şahsi ve gündelik menfaatleri için istismarı (sömürmeyi) düşünenlerdir...'' ( 'Türkiye'nin Düzeni' , s. 192. Bilgi Yayınevi. 1968.)
Yarım yüzyıl sonra, Türkiye' de 'hususi (özel) teşebbüs' çok mu farklı bir manzara arz ediyor? Ağırlık, 'üçüncü kısım' müteşebbislerdedir; 'birinci kısım' son yirmi beş yıldır, yabani sarmaşıklar gibi Türkiye ekonomisini sardı; spekülasyon erbabına gelince, hemen her sahada, cirit oynatıyor.
'Özel sektör' devleti 'kemiriyor'...
O ysa, Gâzi' nin büyük sezgisiyle destek çıktığı 'Kadro' nun 'Ulusal Sol' devletçiliği, ekonomik kalkınmayı böyle mi öngörmüştü? Hayır! Doğan Avcıoğlu, Yön' de savunduğu 'Kadro' yu, 'Türkiye'nin Düzeni' nde de 'değerlendirir'; hem 'aklın yolu bir' dir, ondan; hem de, 'şahsi ve gündelik menfaatlerini' değil, ülkesinin geleceğini düşünenler, başka türlüsünü yapamaz, onun için!
''...Kadrocular'a göre devletçilik millî kurtuluş savaşı veren ülkelere özgü, sınıf tezatlarını tasfiye edici, fakat sosyalizm ve kapitalizmden ayrı, bir üçüncü yoldur. Bu sistemde geniş bir devlet sektörü bulunacak ve devlet, millî iktisadiyâtın kumanda manivelâlarını elinde tutacaktır. Özel sektör, ancak teknik ve sermâye yeterliliğine sahip olduğu takdirde ve plan disiplinine uymak şartıyla, bu sistemde yer alacaktır. Kalkınma, bütün ekonomiyi kapsayan bir plan çerçevesinde yürütülecektir...''
''...o zaman için değerli birçok görüşler ortaya atan Kadrocular'ın zaafı, devleti sınıfların üstünde kudretli bir otorite olarak düşünür görünmeleridir. Halbuki sınıf tezatlarının henüz çok fazla gelişmediği 1930 yıllarında dahi, büyük toprak sahipleriyle ittifak halindeki kapitalist sınıf, yine de küçümsenemeyecek bir güçtü. Adına ister liberalizm, ister devletçilik denilsin, ekonomi politikasını kendi çıkarları yönünde etkileyebilmekteydi. Nitekim bu güçler, az sayıda aydına hitap eden Kadro'nun fikir planındaki faaliyetine dahi tahammül edememişler ve onu susturmuşlardır...'' (Aynı eser, s. 214)
İyi de, acaba kendilerine mahsus bir faaliyet sahası saydıkları ekonomide, gerekli başarıyı gösterebiliyorlar mı? Yön' de bu konu uzun uzun işlenir. Evet, bir burjuvazi ortaya çıkmıştır ama, nasıl bir burjuvazidir bu? 'Millî bir burjuvazi' mi? Doğan Avcıoğlu şöyle yazıyor:
''...bu burjuvazi, sanayide öncülük yapamadığı gibi, toprak ağasına karşı köylüyle birleşerek, tarım alanında ilerici bir rol oynayamamaktadır. Burjuvazi, toprak ağasıyla işbirliği yaparak, sosyal gelişmeyi önlemekte çıkarı olan, statükocu kuvvetlerin safında yer almaktadır...'' (Yön, 12 Eylül 1962).
Aynı konuyu tartışan Mümtaz Sosyal ise, günümüzde birer kehanet sayılabilecek şu satırları kaleme almıştır:
''...(Özel teşebbüs) Türk toplumunun demokrasi ve huzur içinde kalkınma bakımından tek ümidi olan devletçiliği kemirmekle meşguldür. Bugüne kadar devlet sayesinde bir şeyler yapan sanayici, artık devletin elindekileri almak veya en azından devletten pay kazanmak sevdasındadır. 'Türkler ticaret yapamaz' sözünün aksini ispat edebilmek için her türlü teşviki görmüş olan ithâlatçı, şimdi, Osmanlı bezirgânlarının artıklarıyla el ele vermiş ve ithâlata yüzde yüz sahip çıkmaya başlamıştır. Bunun anlamı, devlet kurumlarının ihtiyâcını karşılamak amacıyla yapılacak ithalat için, hazine kasalarından şuna buna yüzde 25 veya daha fazla haraç vermekten başka bir şey değildir. Zaten Türkiye'nin özel teşebbüsü teşviki, 'besle kargayı oysun gözünü' hikâyesinden ibarettir...'' (Yön, 25 Temmuz 1962).
'Milliyetçi' kime derler?
İlginç olan odur ki, Yön' ün kadrosunda, Kadro' nun beyni Şevket Süreyya da yazar, sahibi Yakup Kadri de görünür: bu, 'Ulusal solculuğun' devamıdır. Niyazi Berkes, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk, İlhâmi Soysal, Çetin Altan, Taner Timur, A. Taner Kışlalı, Fethi Nâci, Mehmed Kemal ve daha kimler ve kimler, o geniş yelpazenin çeşitli köşelerinde yer almışlardı. Derginin en büyük özelliği, yeni bir 'tanzimat alafrangalığının', 'Küçük Amerika olmak' rüyasıyla, devreye sokulduğu bir tarihte; 'Kemalist Sol' un 'milliyetçiliğini' gündeme getirmek; üstelik bunu, Müdafaa-i Hukuk günlerinin, 'Mazlum Milletler' Enternasyonalı çerçevesinde yapmaktı.
Bilir misiniz Doğan Avcıoğlu, dergisinde 'Milliyetçiliği' nasıl tanımlamıştı? 'Milliyetçi, iç ve dış kapitalizm karşısına dikilen insandır' (Yön, 26 Şubat 1965). Sizce bu, 'istiklâl-i tam' ilkesi değil midir?
www.cumhuriyet.com.tr