SÖYLEŞİ / ATTİLÂ İLHAN
'Kemalizm', 'Liberalizm'in Tasfiyesidir...
Bir kenara not etmiştim, galiba sırası geliyor. 'Kemalizm'in, 'cihanı telâkki tarzı Avrupaî'dir, fakat temeli Türk' tespiti, 'Fotoğraflarla Türkiye' (1936) kitabıyla Avrupa 'ya duyuruluyor; Müdafaa-i Hukuk aydınlarında, bu adetâ bir tutku; Bolşevikliğe karşı tutumları da, bu; 'karşı' ya da 'hasım' değiller, aralarında benimseyeni çok; şiddetle karşı oldukları 'başkalarının bolşeviği' olmak! O zaman soru şöyle mi sorulacaktır: hem Türk kalıp, hem 'cihânı nasıl Avrupaî' göreceğiz?
Mustafa Kemal 'in gençlik defterlerindeki o söz, bu soruyu aydınlığa kavuşturabilir mi? 5 Ocak 1904' te şunları yazıyor: ''akla uygunluğun, başlangıçta, gözle görülene üstün olması; bununla beraber, akla uygunluğu, gözle görülenle terbiye esâsı. Evvelâ socialiste olmalı, 'madde' yi anlamalı!.. (******'ün bütün Eserleri, Cilt 1, s. 15) Yeterince açık sayılmaz mı? 'Maddeyi anlamak' gerçekçiliğin, en üst perdesi; 'sosyalist olmak' zaten, 'maddeyi anlama'nın sonucu; Kemalizm, Avrupaî bir telâkki tarzını, Fransız İhtilâl-i Kebiri'nin 'Ulusal Demokratik Devrimciliği'ni alıyor; Türkiye'nin 'gözle görülen gerçekleriyle, terbiye ediyor'; tıpkı bunun gibi, Sovyet İhtilâli'nden, Anti/ Emperyalizm ve Anti/Kapitalizm'i alıyor, Türkiye'nin ve Türk halkının gerçekleriyle terbiye ediyor.
Daha ilginç bir nokta! Bir başka Türk, Mirseyit Sultan Galiyef, Marksizm 'i, Avrasya Türklerinin, dolayısıyla 'Mazlum Halkların' gözle görünür gerçekleriyle 'terbiye etmeye' çalışmamış mıdır? Mustafa Kemal 'de ve Sultan Galiyef'te, aynı yurt, millet ve tarih bilinci, öne çıkmıyor mu? Her ikisi de, bilimseli, ulusal sentez üretmek için kullanmışlar! Sizce Türk sosyolog ve ekonomistlerinin, hanidir bu noktaları etraflıca irdeleyip, güncel sonuçlarını ortaya dökmeleri gerekmez miydi?
'Şaşırtıcı paraleller'...
' Fotoğraflarla Türkiye' nin 'Devlet sosyalistliğinden' dem vurması, sanırım bu çerçeve içinde ele alınmalıdır; ama önce nasıl bahsedilmiş, ona bir göz atılmalı:
''...Kemalist Cumhuriyet, teokratik ve otokratik devlet yerine laik, demokratik ve devletçi devleti ikâme etmiştir. (...) Kemalist Cumhuriyet, Monarşi'nin yıkıntıları yerine 'Devlet Sosyalizmi'ne adanmış, Demokratik Halk Devleti'ni inşa etmiştir. (...) Öyle bir devlet ki, bu devlet bugünün en ileri vasıflarına mâlik bir devlettir. (...) Kemalist Cumhuriyet, lâik olması dolayısıyla hümen (beşeri) faktöre, nasyonal (ulusal) faktörün yanında yer vermektedir. (...) Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyetçi, milliyetçi, lâik, halkçı, devletçi ve revolüsyonerdir (ihtilâlci), (...) Demokrasiyi en geniş manasında aldığı için, herhangi bir sınıf veya zümrenin değil, milletin tamamının devletidir. Devletçiliği, en ileri manada anladığı için, Liberalizm'i tasfiye edici ve her türlü sosyal reformları temin edici bir temayüldedir. (...) Devlet Sosyalizmi, çağdaş ulusal devletin yeni bir konseptidir ve Liberalizm'in likidasyonunu (tasfiyesini) esas alır...''
Kimse Gâzi 'nin Cumhuriyeti 'ni açık sözlü olmamakla suçlayamaz; kültür düzeyinde, bireyciliği devre/dışı bıraktığını; Avrupa Medeniyeti 'ne eleştirel yaklaştığını nasıl açıklıyorsa; devlet anlayışında, Liberalizm 'i tasfiye edici niteliğini de, öyle açıklıyor; Bolşevikler'in 'işçi tabanı' tezlerine karşı da -aynen Galiyef gibi- tamamı 'mazlum ve mağdur olduğu için', Milletin 'tamamını' öne sürüyor, çünkü yüzyılın diyalektiği Emperyalizm ('Zenginler Kulübü') ile Geri Bırakılmış (Mazlum) Halklar arasındadır.
İyi de, bu derece önemli konular, bir albümün önsözüne dayanılarak çözümlenebilir mi?
Başkasının davuluna mı oynuyorlar?
Peki öyleyse, Âfet Hanım'ın (İnan) hazırladığı 'Medeni Bilgiler' kitabını gözden geçirirken, Gâzi 'nin kendi el yazısıyla aldığı notları okumadınız mı siz? Ne diyordu: ''...bu içtimâi teminâta, Devlet sosyalistliği'ne yaklaşarak varılabilir; bu yol, kanun yoludur!..'' (a.g.e.s. 72)
Doğu Perinçek, sorunun dökümünü şöyle yapmış: ''...1917'den bu yana gerçekleşen, bütün 'milli demokratik devrimler', nesnel olarak Fransız Devrimi'nin programını uygulama aşamasında bulunmakla birlikte, Emperyalizm'e karşı Sosyalist Dünya ile ittifak etmişler; ve 18. ve 19. yy'ın Burjuva Demokratik Devrimlerinden farklı olarak, kamu mülkiyeti ile özel mülkiyeti birleştiren, 'Karma bir Ekonomi' inşa etmeye yönelmişlerdir. Bu nedenle bu rejimlerin birçoğu, kurdukları rejimi 'Sosyalist' olarak da adlandırmışlardır. Aynı olay Kemalist Devrim için de geçerlidir. Kemalistler hem 1920 yılında, hem 1930'larda, ****** 'ün ve diğer önderlerin ağzından 'Devlet sosyalistliği' mesleğini benimsediklerini ifade etmişlerdir...''
Doğu Perinçek, 'Medeni Bilgiler' örneğini zikrettikten sonra, sözlerini şöyle sürdürüyor:
''...aynı şekilde Mahmut Esat Bozkurt da 'Kemalizm'in mesleğinin Devlet Sosyalizmi olduğunu' Devrim Tarihi derslerinde üniversite gençlerine anlatır. (****** İhtilâli, s. 233, 240, 241) Celâl Bayar 'ın Kemalist devrimciler adına, daha 1921'de Devlet Sosyalizmi'ni savunduğu görülmektedir. (K. Boratav, Devletçilik, s. 11) ...''
''...Mustafa Kemal aynı şekilde, Sovyet Devrimi'nin düşünce birikiminden nasıl etkilendiklerini, samimi sözlerle anlatır: '...şimdi itiraf etmek mecburiyetindeyim ki, bu kıyam ve bu isyan vuku bulduğu dakikada, biz Rusya'da olduğu gibi Emperyalizm ve Kapitalizm manasını düşünememiştik (...) Vaziyet geliştikten sonra bizi de tehdit eden kuvvetlerin, Rusya'daki Devrim'e sebebiyet veren mevcudiyetler olduğu anlaşıldı.' .'' (Sadi Borak'tan naklen, D. Perinçek, 'Kemalist Devrim/3', s. 18/19. Kaynak Yayınları, 1999)
O zaman soru şöyle mi sorulacaktır: son yarım yüzyıl boyunca, Sosyalizm 'in S'sine bile katlanamayan, o ******çü(!) iktidarlar, 'Anadolu İhtilâli 'nin farkında mı değillerdi; yoksa bile bile, başkalarının davuluna mı oynuyorlardı?