'Kemalist' Refleks!..
SÖYLEŞİ ATTİLÂ İLHAN
Önce, 'orta vâde tahmin uzmanı' Mr. Graham Fuller 'in, dilinin altından çıkardığı baklayı, bir hatırlayalım: ''ABD, Türkiye'den, genel olarak dünyadaki ABD politikalarına uyan, 'istikrarlı' bir 'müttefik' olmasını ister. ABD'nin tercihi budur!'' (Zaman, 23 Mayıs 1998).
Arkasından Washington 'ın, handiyse yarım yüzyıldır, Türkiye 'den şikâyetinin ne olduğunu bir görelim: ''...Türk gelişme stratejisinin esası, çabuk bir kamu sanayileşmesine dayanmaktadır. 1950'den bu yana, Atlantik'çi güçlerin (yâni 'Sistem' in, yâni ABD'nin) Türkiye'nin geleneksel tarım ürünlerine dayanan bir gelişme stratejisini benimsemesi için çaba sarf ettikleri; veya, -hiç olmazsa- (buraya dikkat) sanayileşmeyi emek/yoğun alanlara kaydırıp, yozlaştırmayı gözettikleri anlaşılmaktadır. Türkiye ise, kamu öncülüğünde ağır sanayie yönelmek, bu şekilde yoksulluk ve geri kalmışlıktan kurtulmak için ısrar etmiştir...'' (Executive Intelligence Review, 'Hizmete Özel' gizli Raporu, 1975).
Türkiye, 12 Mart ve 12 Eylül 'favullerine' rağmen, 'muassır medeniyet seviyesine ulaşmak' için, bu 'Kemalist' direnişi devam ettirmiştir; anlaşılıyor ki, Washington 'ın ısrar -ve baskısı- onu hoşnut edecek mertebe etkili olamamış. O kadar ki, aynı Mr. Fuller, aynı konuşmasında, 'Büyük Müttefik ' in şikâyetini dile getiriyor: ''Türkiye 'Kürt meselesi'ni ve 'siyasette İslâm' sorununu, 'demokratik yollardan' çözmeli; şu anda her iki konu da olumsuz yönde gidiyor, bunların çözülmemesi Türkiye'nin iç ve özellikle dış politikasını bozacaktır.''
'Büyük Müttefik' in 'şikâyeti', gerçekte, 'Prezidan Özal' ın ardına takılmış, 'pupa yelken' gidebileceğini sananların, gittikçe ağırlaşan 'sükût-u hayalini' ifâde etmiyor mu?
Bir 'ibret' ki, ne 'ibret'!..
P eki, 'olumsuzluğa gidişin' sebeb-i aslisi nedir? Mr. Graham Fuller, -hatırlayacaksınız- onun da cevabını vermişti: Türkiye Silâhlı Kuvvetleri! Evet, o!
''...Türk Ordusu, Modern bir Türkiye'nin oluşturulmasında, anahtar bir rol oynadı ve çok uzun süre boyunca, çok zor dönemlerde ülkeyi bir arada tuttu. Modern çağda Türk milliyetçiliğinin ilk ve orijinal kaynağı oldu... fakat Türkiye daha olgun bir demokrasiye doğru tekâmül ediyor, Türk demokrasisinin, bağımsız ve özgürce tekâmülüne izin verilmezse, hiçbir zaman gelişemeyecektir. Bence Ordu'nun son yıllardaki politikaları daha olumsuz oldu. Washington'da birçokları, son aylarda ordunun Refah Partisi'ne (yâni 'siyasi İslâm'a) ve diğerlerine (yâni, 'Kürt sorunu' na) karşı eylemlerinin, maksadın tersine hizmet ettiğini düşünüyor...'' (Zaman, 22 Mayıs 1998).
İşte tam bu sırada, Mr. Fuller 'in -ve kuşkusuz, 'Prezidan' Özal'ın eski 'kapı yoldaşlarının'- çok canını sıkacak yeni bir gelişme oluyor; 'Büyük Müttefik' in 'irtica' ve 'bölücülük' konusundaki telkinlerine, kulak asmayan Cihet-i Askeriye; 'Sistem' in adeta üzerine titrediği, 'Özelleştirme' konusunda da, ağırlığını koyup, açıkça 'olumsuz' bir tavır takınıyor.
Ülkeyi 'yönettiğini' zanneden siyasi kadroların, tam tersine bir tutum ve icraat içinde oldukları, düşünülürse; bu yeni gelişme, ABD 'nin, Avrasya 'modeli' Türkiye açısından, 'mûcib-i endişe' bir gelişmedir. Çünkü bakın... Tuğgeneral Servet Cömert (E) tarafından hazırlanıp, Harp Akademileri Komutanlığı tarafından yayımlanan; Orgeneral Necati Özgen 'in 'takdim ettiği' ''Özelleştirme ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)'' başlıklı rapor neler içeriyor?
Bir 'ibret' ki, ne 'ibret' !..
'Özelleşme' mi, 'tekelleşme' mi?
''...1/ Özelleştirme, Batılı ülkeler veya bunların etkin oldukları uluslararası sermaye tarafından, gelişmekte olan ülkelere telkin edilmekte, (buraya dikkat) hatta 'dayatılmaktadır' . ''
''...2/ Bu dayatmanın nedeni, uluslararası sermayenin bu ülkelere girmesi ve özellikle (buraya dikkat) üretim ünitelerine girmenin koşullarını yaratmaktır.''
''...3/ Özelleştirme, günümüzde, Özel Kesim'e kaynak aktarımı politikalarına dönüşmüştür...''
''...4/ Özelleştirme ile kamu tekelinden çok daha vahim sonuçlar doğuracak olan özel tekeller yaratılır: Arjantin, Meksika ve Şili örneğinde görüldüğü gibi, ülke ekonomisi az sayıda holdinge teslim edilmiş olur...''
''...5/ Latin Amerika ülkelerinde, özelleştirme, temel ekonomik sorunları çözmemiş, aksine gelir dağılımının bozulmasına, toplumun büyük çoğunluğunun önemli sorunlar yaşamasına yol açmıştır...
''...6/ Devletin küçülmesi teziyle, (buraya dikkat) sosyal devlet olgusu budanacak; bu da, gelir dağılımının, daha da bozulmasına ve çok ciddi sosyal patlamalara neden olacaktır...''
''...7/ Özelleştirme, tüm ekonomik sorunları çözecek sihirli bir değnek ve ulaşılacak nihai bir amaç değildir...'' (Milliyet, 29 Temmuz 1998).
Bunlar Rapor'un 'Sonuçlar' bölümünden, 'çarpıcı' (hem de, ne kadar!) özetler; ayrıca ''...özelleştirmenin, ülke ekonomisinin koşulları ve KİT'lerin nitelikleri dikkate alınmadan, amacın kendisi yerine konulduğunda, toplumsal yarara aykırı sonuçlar doğuracağı'' belirtilmiş; ''...ülkemiz için, stratejik önem taşıyan ve kamu hizmeti veren, üstelik tekel durumunda olan kamu kuruluşlarının yönetimini de elden çıkaracak şekilde özelleştirilmesi, faydadan çok zarar doğurabilir'' denilmiş; peki, bu kadar mı, hayır! ''Piyasa ekonomisinin, 'özel tekelleşme' demek olmadığı'' vurgulanan raporda, şu noktanın da altı çiziliyor: ''...piyasa ekonomisi istismarın, vurgunun, soygunun, vergi kaçırmanın, dolandırıcılığın boy gösterdiği; insanın canavarlaştığı bir ekonomi demek değildir.'' (Milliyet, 29 Temmuz 1998).
Cihet-i Askeriye 'nin bu 'Kemalist' 'refleksi', 'Prezidan', Özal' ın 'kapı kulları' için, hiç de iç açıcı sayılmaz, öyle mi?
Cumhuriyet 1998 arşivinden
www.cumhuriyet.com.tr